Geçen iki yazımda, Abdülhamit’in maskesini çıkartmıştım. Şimdi sıra Vahdettin de...

(PKK'lı kürtçü-faşistlere, dersimli devrimcilere, AKP'li li gayri millilere, Atamıza kefere diyenlere, Atatürk ve Cumhuriyet Düşmanlarına kapak olsun).

Bakalım bu sünepe ne haltlar yemiş:

1. Mondros Ateşkes Antlaşmasını 30 Ekim 1918"de imzalayarak "ülkenin tümüyle teslim olmasını" kabul etmiş oldu.
2. Bu sayede, Sevr Antlaşmasıyla kendisine (yani Yeni Türkiye"ye verilen) yeni coğrafyaya razı oldu. Buna göre, Padişah olarak devletin başında kalmasına işgalci devletler razı oluyorlar ve O"na yurt olarak da İstanbul"u, Ankara"yı ve Ankara civarında 6-7 şehri bırakıyorlardı.
3. Ağır şartları içeren Mondros"u imzaladığı gibi, bu yeni ve yarısı elden gitmiş olan Anadolu"yu kabul ettiği anlamında bir Osmanlı Heyetini Paris"e gönderip, Sevr Antlaşmasını imza ettirdi.
4. Sevr Antlaşmasını kendisinin de imzalayıp imzalamadığına kimse bakmadı, çünkü bakmasına gerek yoktu. Bu antlaşmaya göre İzmir ve Ege Bölgesi Yunanistan"a verilmişti. Buna dayanarak Yunanlılar İzmir"e çıkıp, Ege Bölgesini işgale başladılar.
5. Aynı Sevr"e göre Doğu" da bir Ermenistan, güneyde de bir Kürdistan kurulacaktı. Artık bu topraklar Vahdettin"in değildi ve o buna Mondros"u imzalayarak razı olmuştu. İtalyanlar Akdeniz Bölgesinde nüfuz bölgesine, Fransızlar Adana, Urfa, Gaziantep, Maraş, Hatay (yani Kilikya) bölgesinde, İngilizler Doğu'da ve bugün Irak'ta kalan topraklar üzerinde nüfuz bölgelerine sahip olacaklardı. Yani bütün bunlara Vahdettin "Peki" demiş oluyordu Sevr ile.
6. Bütün bu planlar kolayca uygulanabilsin diye, düşmanlar orduların teslim edilmesini istediler, bu yapıldı. (Savaşmayı göze alacak olan bir Padişah, ordularını teslim etmeye razı olur mu? Oldu, çünkü o günkü şartlarda kendince başka bir çıkış yolu o'na göre yoktu.
7. Tüm silah ve cephaneler düşmana teslim edildi. Siz Vahdettin olsanız, ilerde bir Kurtuluş Savaşı yapmayı planlıyor olsanız, elinizdeki silahı teslim eder misiniz? Etti, çünkü çaresizdi ve bir savaşı göze alacak konumda değildi.
8. Düşman donanmasının 13 Kasım 1918'de İstanbul"a geleceğini biliyordu. Boğazlardaki bütün mayınların temizlenmesine çaresiz "peki" dedi, donanmanın İstanbul'a girmesine izin verdi. Oysa aynı donanma, Çanakkale'yi zamanında geçememişti ama şimdi elini kolunu sallayarak geçti. İstanbul"a girdi. Onlarla savaşmayı planlayan bir Padişah bunu yapar mı? Demek ki böyle bir planı yok.
9. Yunan ordusunun da Ege'ye toplam 200.000 asker çıkarmasını kabullenmek zorunda kaldı.
10.Düşman ne dediyse yaptı. Çünkü ancak bu takdirde kendisine vaat edilen yerlerin ve İstanbul'un padişahı olabilecekti. Aksi halde, Sevr ile verilenleri de kaybedeceğine inanıyordu.
11.İmparatorluğu "genç, tecrübesiz ve milliyetçi İttihatçı subayların yüzünden kaybettiğimize inanıyordu. Şimdi de direnmeye kalkan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları yüzünden, kendisine verilen topraklarını ve tahtını da kaybedeceği korkusuna kapıldı ve başından sonuna kadar Ankara Hükümetini tanımadı, onları "asi" ilan etti ve İngilizlere yanaşarak işlerin içinden sıyrılmaya çalıştı.
12. Bütün bu olup bitenlere "hayır" diyen Mustafa Kemal ise, "ya bugünkü topraklarımızın tamamını kurtarırız, ya hep beraber ölürüz" sloganıyla ortaya çıktı ve bu noktada Padişah Vahdettin ile ters düştü. Olayın özeti budur.

Kısaca Vahdettin, ingilizlerin idareyi çabucak ele almalarını, Kafkas Ordusunu emirlerine vermeyi, diledikleri milliyetçi subayları tutuklayabileceklerini, her valiye bir ingiliz yardımcı atayabileceklerini, doğuda bağımsız bir Ermenistan kurabileceklerini, bunun karşılığında ise 15 yıl ingiliz koruması ve saltanat ile hilafetin kendisinde kalmasını istemiştir. Yetmemiş, maliyenin, demiryollarının, basının kontrolünü de Damat Ferit haini ile birlikte bu çakallara vermiştir. Anzavur isyanına katılanları bile ödüllendirmiştir. Başta M.Kemal, Fevzi Çakmak olmak üzere tüm Kuvay-i Milliyecilerin idam fermanlarını onaylamıştır. Şeyhülislâmi dürzi efendiye öldürülmeleri vaciptir diye ferman çıkartmış, yunan rahat ilerlesin diye hilafet ordusunu cepheye göndermiştir. Yüksek düzeydeki ittihatciları da tutuklatıp Maltaya sürgüne göndermiş, ermeni tehcirindeki Türk komutanları da tutuklamıştır. Atatürk İzmiri de kurtardıktan sonra da o çok sevdiği Allahtan sonra en çok güvendiği ingilizlerin zırhlısına binip değerli mücevherleri de alıp kaçmıştır.

NOT: SON OLARAK, İŞTE BU ADAM DA OSMANLI. HATTA KAHRAMAN DİYEN AKP'LİLER DE VAR. BİR DE GUZEL BİR YALAN VAR. ATATURK’E SAMSUN'A ÇIKMADAN ÖNCE GÜYA 40 BİN ALTIN VERMİŞ. BÖYLE BİR KAYIT YOK. AYRICA VEREMEZDİ DE. YOKTU DA ONDAN. ATATÜRK’E O GOREVİ DE YANİ TÜRKLERİN GAYRİMUSLİMLERİN YAPTIKLARI KATLİAMA KARŞI İSYAN HAREKETLERİNİ BASTIRMA GÖREVİNİ DE, KENDİSİ GİBİ MİLLİYETÇİ ARKADAŞLARI VERDİRTMİŞTİR. ÇÜNKÜ VAHDETTİN “KEŞKE SAMSUNA GONDERMESEYDİM, BÜYÜK HATA YAPTIM DEMİŞ İNGİLİZ DOSTLARINDAN DA DEFALARCA ÖZÜR DİLEMİŞTİR.