Aslında hiç niyetim yoktu!

İçimde kalmasın dedim…

Önce şunları bilelim, hatırlayalım:

Babacan 1994-1995'de Ankara’yı ‘parsel parsel satan’ Melih Gökçek’in ‘Danışmanı’ olarak görev yaptı. 2001’de ise Ak Parti’nin kurucu üyesi oldu. Siyasete girişi için Abdullah Gül ‘kız ister gibi babasından istedim’ demişti.

Ak Parti 2002 Kasım’ında iktidar olunca ekonomiden sorumlu bakanlığa getirildi. 58. hükümetteki bu vazifesi 59. Ak Parti hükümetinde de sürdü. 60. hükümetteyse Dışişleri Bakanı’ydı. Ahmet Davutoğlu kabinesinin de Dışişleri Bakanı oydu. Daha sonraki kabinelerde liste dışına atıldı.

Babacan son seçimlerde milletvekili adayı olmadı. Yeni parti kurmak için Ak Parti’den istifa edeli şunun şurasında 5 ay oldu.

Ali Babacan; Abdullah Gül ve Melih Gökçek’in adamıdır. Arkasında böylesine şaibeli iki isim olan birisinden Türkiye’ye ‘fayda gelir’ diyenleriniz varsa aklına şaştığımı söylemekle yetineceğim…

Abdullah Gül perde arkasından Babacan’ı öne sürerek bir oluşum çıkarmaya çabalıyor. Ekibin içinde tartışmalı başka isimler de var. Mesela; Beşir Atalay, Sadullah Ergün, Fehmi Koru gibi… Bunlar da sizde zonklama hissi yaratmıyorsa doktora gitmenizi öneririm.

Babacan için ‘efendi-saygılı adam’ diyebilirsiniz. İtiraz etmem. Ama ‘Babacan’dan lider olur’ derseniz külahları değişiriz. Babacan '2. Adam' olur. 'Yıldız' olamaz. Hele yanındakiler, bahsettiğim isimler olduğuna göre bu hiç olamaz.

2002’den beri Ak Parti’de sürekli bakan olarak üst düzey görev yapacaksınız ve daha dün itiraz edip ayrılacaksınız. Sonra da, ‘ülke kötü yönetiliyor, çaresi benim’ diyeceksiniz. Sahi bu ne derece inandırıcı olur?

Partiler ömürlerini zamanla doldurur. Demokrasilerde işler böyledir. İlelebet iktidarda kalınmaz. İşte bütün şartları zorlayan Ak Parti bile tükenme yolunda ilerliyor. Şimdi bu partinin içinden çıkan ve çok problemli oldukları varsayılan bir ekip, kaçan oyları toplayıp yedek Ak Parti kurma hedefinde…

Türk milletine bir ağ atmışlardı, millet o ağı deldi. Şimdi yeni bir ağla delinen ağdan kaçanları yakalamaya çalışıyorlar. Bu millet bu uyanıklığı yemez de affetmez de…

Televizyon programına gelince…

Fatih Altaylı alkışı hak etti. Gayet iyiydi, çekinmeden sorularını sordu.

Babacan 'mıy mıy' konuştu. Lider gömleği taşımadığı görüldü. Sıkıştığı noktada ‘ben şu an için ilkeleri anlatmakla görevliyim’ diye işin içinden sıyrılmaya çalıştı.

Gençlerle görüşmeler yaptığını anlatırken dikkatimi çeken sözleri oldu. 'Gençler özgür olmadıklarını, boğulma hissi yaşadıklarını’ aktarmışlar. İş kaygısından bahsederken ‘sınavı kazansak da sözlü de eleniyoruz’ demişler. Babacan’da 'liyakate dikkat edilmiyor' görüşünü vurguladı. Tabi bunları dinlerken kendisinin nasıl ‘lak’ diye siyasete girdiğini ve hemencecik bakanlık koltuğuna oturduğunu unutmuştu herhalde…

Ekonomiden şikayet etti ama yıllarca Ak Parti’nin ekonomi bakanıydı.

FETÖ’ye karşı çıktı ama yıllarca onlarla içli dışlıydı.

(Abdullah Gül) Babacan eski partisinin battığını fark edince yeni bir gemi inşa etmeye koyuldu. Muhtemelen amacı; eski tayfasına ilerde karşılaşacakları fırtınalarda sığınacak bir liman oluşturmaktır. 2002 -2019 arasında 17 yıl Ak Parti’de kalan birinin ne şikayete ne de millete kurtarıcılığa soyunmaya hakkı yoktur.

Diğer bir husus da; Babacan’ın Ahmet Davutoğlu ile ilgili ‘onlar birlikte olmak istedi biz kabul etmedik’ demesiydi. İlk kez Davutoğlu ile birlikte parti kurmaya karşı çıktığını ilan etmiş oldu. Bu açıklamasıyla son dakikaya kadar ‘birlikte olabiliriz’ olasılığını sıcak tutan Davutoğlu ekibine kapıları kapattı.

Şimdiki vaziyete göre Aralık’ta iki partinin kurulduğunu göreceğiz.

Hayırlısı diyelim…