Günümüzde “Baron” yakıştırması zenginler için kullanılır. Ama genelde olumsuz bir çağrışım olarak dile getirilir. Eskiden İngiltere’de “Soyluluk” sıfatıydı…

Amerika’da pek alışılmadık bir adam Başkanlık koltuğuna oturdu. Seçim kampanyasına ve devir teslim törenine ilgiyle baktım. Trump o dönemde bayan rakibi Hillary Clinton’dan ziyade yerleşik düzenle, başka bir deyişle Amerikan derin devletinin bir kısmıyla mücadele etti. Ekonomik sıkıntı içindeki halkının hislerine tercüman oldu. ABD dış politikasındaki vahim hataların da etkisiyle seçimleri kazandı.

Trump, Obama’dan Başkanlık koltuğunu devraldığı gün kısa konuştu. Dış politikayla ilgili somut ifadeleri olmadı. Ama kendi halkına özellikle “ekonomik temelli” mesajları çoktu. “Amerikan malı” ve “Amerikan işgücü”  vurgusu dikkatimi çekti. Yerleşik düzene sert çıkan, iktidarın seçkinlerden Amerikan halkına geçtiğini belirten Trump’un “Uzunca bir süredir başkentteki küçük bir grup, yönetimin tüm imkanlarından faydalanırken halkın kendisi bundan kendi payına düşeni alamadı. Yerleşik düzen ülkenin insanlarını değil kendini muhafaza etti. Politikacıların refah düzeyi arttı, halka bu gelişimden pay düşmedi” ifadeleri çarpıcıydı.

Yine, “Asıl önemli olan şey hangi partinin yönetimi kontrol ettiği değil, fakat yönetimin halkın kontrolü altında olup olmadığıdır” cümlesi düşündürücüydü. Altyapı yatırımları yapacağını, görüş farklılıkları olabileceğini ancak bu durumun dayanışmalarını bozmayacağını, boş konuşma değil icraat yapma vaktinin geldiğini, ABD halkını hiçbir zaman görmezden gelmeyeceğini anlatan Trump’un, “Siyah, kahverengi, beyaz hepimizin kanı aynı akıyor. Bu vatanseverlik kanı. Aynı gökyüzüne bakıyor, aynı hayalleri paylaşıyoruz” mesajı milliyetçi duyguların dışa vurumuydu. Trump kabinesinin, eski asker ve şirket yöneticilerinden kurulu olması belki de bu yaklaşımın sonucuydu.

“Popülist Muhafazakar” yorumlarının odağı olan Trump’un yemin töreni sırasında Senato’dan onay almış bakanı yoktu. Halbuki daha önceki Başkanlar işbaşı yaptıklarında asgari 3-5 Bakan Senato sınavından geçmiş oluyordu. Trump görevi devralırken protesto gösterilerinin yoğun olması da yeni durumlardandı. Ayrıca Amerikan topraklarından kalkan uçakların Libya’yı bombalamaları ve bundan bir gün sonra koltuğa oturacak yeni Başkan’ın haberinin olmaması da garabet bir vaziyetti. Protestoculara, Soros’un adam başı 2 bin 500 dolar dağıttığının kamuoyuna yansımasıyla da ilginç bir manzara oluştu. Çünkü Soros, para babaları adına hareket eden, ülkeleri istikrarsızlaştıran olaylara imza atan bir şahsiyetti.

Amerika’nın altyapı imkanlarının zayıflaması, halkının fakirleşmesi Trump’a seçim kazandıran faktörlerdi. Nitekim Trump bu konulara odaklanacağını açıkça gösterdi. Milli gelirinin büyük çoğunluğunu elinde tutan yüzde 1’lik zümrenin varlığı ve savaşa 6 trilyon dolar harcanması alt ve orta sınıf insanların fukaralaşmaşını kaçınılmaz kılmıştı. İşte bunlara kızan seçmenler Trump’un kazanmasında rol oynamıştı.

Geçenlerde yazmıştım. Amerika’nın bugünkü hali Türkiye’nin 2002’lerdeki durumuna benziyor. Orada da işin başına müesses nizamla kavga eden bir lider geldi. Trump için “egoist” ve “eleştiriye fazla tahammüllü değil” tarifleri yapılıyor. Bir yandan ülkesini yönetmeye uğraşırken, diğer taraftan “müesses nizam” denilen çevrelerle mücadele edecek. İsrail lobisi, silah lobisi, finans lobisi ile kavgaya tutuşması olasılıklar dahilinde.

Demokrat sistem, son dönemlerde farklı ülkelerde daha önce alışık olunmayan liderlerin kazanmasına yol açtı. Bu liderlerin otokrat bir tavra evrildiği de gözlendi. Önceleri, sermaye çevrelerinin, dünya politikalarına yön veren Baronların dediği oluyordu. Şimdilerdeyse halkla dayanışma içine giren liderlerin kazanması söz konusu. Bu “küresel düzen savunucuları” ile “ulus devlet taraftarlarının” çekişmesinde “ulus devletçi yanın” kazanması anlamına geliyor.  Sermaye Baronlarının yönetim katmanındaki ve dünya düzenindeki etkinliği kırılıyor. Dünya gelirinin yaklaşık yüzde 90’ını paylaşan Baronların yarattığı krizler, darbeler, savaşlar, kargaşalar düşünüldüğünde yeni tablodan umutlu olunabilir. Artık onların kurallarıyla oynanan bir oyun olacak mı olmayacak mı? Yaşayıp göreceğiz.

Ve sermayenin Baronlarından, ulus devletlerin Baronlarına geçen yönetimlerin, hem ülkeleri hem de dünya insanları için faydalı bir geleceğe imza atması için dua edeceğiz…

Not: Bu yazıyı 2 yıl önce kaleme almıştım!