Asker, polis, istihbarat, canını dişine taktı. Yurt içinde, yurt dışında çetin bir mücadele veriliyor. Her zaman söylerim; bu tür durumlarda ülkenin her kesiminin tek yumruk olması, kimsenin ahengi bozmaması gereklidir. Huzur ve kenetlenmenin tesisinde öncelikli görev iktidarlara düşer.

İlker Başbuğ emekli Genelkurmay Başkanı, aktif görevdeyken hapse atılan bir isim. O nedenle de çok yadırgadığım bir karakterdir kendileri...

Emekli ve özgür olduktan sonra zaman zaman medyada değerlendirmelerde bulunuyor. Kitap da yazdı. Birkaç gün önce yaptığı açıklama olay oldu. Erdoğan, Bahçeli ve bu kesime yakın olanlar tabiri caizse Başbuğ’u biçtiler. Bu yazı yazıldığı sırada henüz kendisinden karşı bir değerlendirme gelmemişti. “Hem Erdoğan’a hem de Bahçeli’ye yanıt verir mi?”  o da ayrı bir konu.

Önce İlker Başbuğ’un ne dediğine bakalım:

“Siyaset günlük çıkarların peşinde gidiyor maalesef. Afrin'de Mehmetçik çatışıyor, askerimiz çatışıyor, şehit oluyor. Asker çatışırken, şehit olurken siyasidir falan gibi söylemlerin tartışılma zamanları değil. Asker canını almış, görevini almış, görev için çatışıyor. Şehit oluyor, kanını akıtıyor. Böyle konuların gündeme getirilmesini doğru bulmuyorum.”

Bu yorumun kavga konusu olacağı tahmin edilmedi.

“Emekli bir Komutan; askerin, polisin canını dişine takıp kurşun sıktığı bir ortamda içerideki birliğin, kaynaşmanın zarar görmemesi için sorumlu davranılmasını öneriyor” diye iyimser bakıldı bu sözlere. Ta ki Salı günü Bahçeli konuşana kadar…

MHP Lideri Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında, Başbuğ’un Zeytin Dalı Harekatı için ifade ettiği sözleri anımsatarak şu tepkiyi yansıttı:

“Zeytin Dalı harekâtı siyasete alet edilmemeliymiş. Sayın İlker Başbuğ'a sormak lazımdır. Afrin'i siyasete malzeme edenler kimdir ya da kimlerdir? İşbirlikçi emellere laf etmeyenler neden gocunmuşlardır? Maksadı nedir? Siyaset beka mücadelesini konuşmayacak da neyi konuşacaktır? Nesli tükenen balinaları mı anlatalım? Serengeti Parkı'ndaki safarileri mi izleyelim? Varoluş yokoluş mücadelesini siyaset dert etmeyecekse, söyleyin bana neyin dert edecektir? Yanmaktan korkuyorsa kişi, vatan ve millet aşkıyla kavrulmaya talip olmamalıdır. Bizim anlayışımız böyledir.”

Bahçeli bununla da kalmayarak, “Bize göre TSK'nın başında halihazırda değerli bir komutan vardır ve fiilen de olsa ikincisine gerek yoktur” diye noktayı koydu.

TBMM’de Salı günleri grup toplantısına ilk MHP, sabah 10.30’da başlıyor. 11.30’da ise Ak Parti var sırada.

Erdoğan, toplantıdaki konuşmasında mevzuya girmedi. Çıkışta gazetecilerin sorusu üzerine, “Az önce duydum. Genelkurmay Başkanı'ndan emekli de olsa böyle bir açıklamayı duymak büyük talihsizlik. Bunu söylemek kimin haddine? Askerin görevi nedir? Ülkesine saldıranlara karşı haddini bildirmek. Asker kışlasında oturup izleyecek mi? Siyasete alet edildiğini neye göre söylüyor? Gereken cevabı alacak” tepkisini gösterdi. Bahçeli’nin peşine takıldı bir nevi…

Bahçeli biçti, Erdoğan doğradı…

Şimdi şu satırları okuyalım:

“1991 yılında Pentagon tarafından çizilen Büyük Ortadoğu Projesi’dir. Proje adım adım işliyor. Bölgemizde yaşanan her türlü etnik ve mezhebi çatışmanın, ülke ihtilaflarının temelinde bu proje vardır. Osmanlı’yı çökertip, yokluğunda İsrail devletini kuranlar, şimdi de bölgede bulunan ülkeleri ve Türkiye’yi parçalayıp büyük İsrail devletini kurmaya çalışıyorlar. Bu bölge için en tehlikeli tuzak Türk ve Kürt düşmanlığını körüklemektir. Kürtler ve Türkler bin yıldır bu coğrafyanın asli unsurudur. Bu süreç miting meydanlarında, hamasi sloganlara malzeme yapılacak bir süreç değildir. Siyasi parti liderlerinin bu süreçte üsluplarına dikkat etmelidir. Bu bölgenin mazlum halkları için asıl düşman birbirleri değildir. Bu coğrafyayı kendi çıkarları için kan gölüne çeviren küresel emperyalizmdir.”

Devam edelim:

“Girdiği her seçimde milli ve manevi duyguları birer seçim yatırımı olarak gören hükümet, Afrin operasyonundan bir seçim yatırımı çıkarmaya kalkmamalıdır. Ülke meseleleri parti gözetmeksizin herkesi alakadar eder. Bu yüzden Afrin üzerinden ‘Kürtleri Sokağa çağırmak’ ne kadar tehlikeli ve yanlışsa, ‘Afrin’de taş üstünde taş bırakmayacağız. Yakacağız, Yıkacağız’ demek de, o kadar tehlikeli ve yanlıştır. Birbirine zıtmış gibi görünse de bu iki yaklaşımda nihayetinde aynı yanlışa hizmet eder. Ülkede zaten var olan kutuplaşmayı arttırır, milletin devlete olan güvenini sarsar. Ne olursa olsun 80 milyon tek yürek olmak, birlik ve beraberliğimizi korumak mecburiyetindeyiz.”

Bunları söyleyen İlker Başbuğ değil. Sözlerin sahibi Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu…

SP Lideri’nin, bu açıklamalarına Bahçeli ve Erdoğan’dan herhangi bir tepki ben duymadım. Halbuki bu satırlar Başbuğ’unkinden kat kat ağır.

Buradan, “aslında meselenin sözler olmadığı” kanaatine varıyoruz.

Peki durum böyleyse problem ne olabilir?

Aklıma gelenleri sizlerle paylaşayım…

İlker Başbuğ bu sözleri Adıyaman’da dile getirdi. Oraya yanında Meral Akşener’e yakın Lütfi Türkkan ile gitmişti ve Adıyaman, Nakşibendi Tarikatı’nın merkeziydi. Zira Nakşi lideri orada ikamet ediyor.

Aklıma gelen başka bir ihtimal de; Karamollaoğlu’nun, “Girdiği her seçimde milli ve manevi duyguları birer seçim yatırımı olarak gören hükümet” ifadesi paralelinde Başbuğ’un istismar malzemesi olarak seçilmesinin bir avantaj sağlamasına yönelik.

Ve yine başka bir olasılık olarak da; İlker Başbuğ’un siyasete girmesi veya Cumhurbaşkanı adaylığını düşünüyor olmasının haber alınması akıllara geliyor.

Ne olursa olsun kitabın ortasından konuşunca Başbuğ’un sözleri kabul edilir ölçekte ve böyle hırpalanmasını gerektirmiyor. Bir vatandaşlık görevi olarak uyarmış olabilir. Üstelik topluma dostane bir tembihte bulunmak, bu yönde fikir açıklamak niye problem olsun ki?  Bölücü, ayrıştırıcı olmaması şartıyla asker de sivil de konuşma özgürlüğüne sahip bu ülkede.

Şahsen ben Başbuğ'un sözlerini "Siyaset Afrin'i ağzına almasın" diye algılamadım, çoğunlukta öyle sanıyorum. Benim anladığım, "Milli bir konu siyasi ikbal hesaplarına alet edilmesin" şeklindeydi. Bence söylemek istediği buydu. Üstelik kişi, parti hedef alınarak söylenmemişti. Genel ifade kullanılmış, "siyaset" denmişti.

İşin altında ne olduğu eminim yakında ortaya çıkar…

Sevgiyle kalın…