Bu ifade son zamanlarda sık kullanılıyor. En son Isparta Milletvekili, deneyimli devlet adamı Nuri Okutan’dan duyduk.

Okutan, Zarrab olayı ekseninde yaşanan sıkıntıların nedeninin "devlet aklı"na başvurulmaması olduğunu vurguladı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun gündeme taşıdığı Zarrab uyarısı içeren "MİT belgesi" de Okutan’ın vurgusunun ne denli önemli olduğunu gözler önüne serdi. Bugünlerde eleştiri oklarının yöneltildiği başka bir adres de NATO. "Müttefik değil de düşman gibi davranışlar" sergilemekle suçlanıyor.

Zarrab olayı sıcak, her yönüyle tartışılıyor olması, ders alınacaksa faydalı olur. Ders diyorum; zira bizde maalesef bu konuda çok eksikler var. Geçmişten ders çıkarabilsek yanlış yapmayacak, bile bile "lades" demeyeceğiz.

Devlet Aklı ve NATO eleştirilerinin odağında tarihi bir hatırlatma yapmanın faydalı olacağı kanısındayım.

12 Eylül öncesi anarşi vardı, siyaset kavgaya tutuşmuş, ekonomi de felç vaziyetteydi. Şeker, yağ, tüp, mazot gibi çoğu ürün bulunamıyordu. Karaborsa coşmuştu. Türkiye’nin dış borçları katlanmış, yeni borç bulmada da zorlanılıyordu. Anarşi ve siyasetçilerin kavgası sokağa da yanmıştı. Her gün bombalar patlıyor, cinayetler işleniyordu.

Bu şartları dışardakiler gayet güzel değerlendirdiler. O dışardakilerden biri de NATO’ydu. Yunanistan’ı NATO’ya almak istiyorlar lakin Türkiye’nin vetosu yüzünden bu planlarını gerçekleştiremiyorlardı. Oturup, değerlendirme yaptılar. Çünkü, Türkiye’nin o kaotik ortamında da emellerini gerçekleştiremezlerse ilerde iş iyice imkansız hale gelecekti.

12 Eylül ihtilali öncesinde Sivas’ta önemli bir buluşma oldu. NATO Başkomutanı Rogers, Kenan Evren’le görüştü. Yunanistan’ın NATO’ya dönüşü için yoğun şekilde baskı yaptı. O günkü koşullarda neler söylediğini tahmin etmek de zor değil. (Rivayet odur ki, Yunanistan’ın NATO’ya alınma konusu bu temasta halledilmiştir.)

Türkiye, Yunanistan’a NATO ambargosunu kaldırmak için çeşitli şartlar ileri sürerdi. Lakin bunları kabul etmeyen NATO, aksi yönde baskılarda bulunurdu. 12 Eylül ihtilalinin ardından Yunanistan’ın NATO’ya girişine vize verildi. NATO Komutanı’nın bizimkileri aldattığını da, bizzat bu kabule izin veren darbenin MGK Başkanı Kenan Evren’in açıklamalarıyla öğrendik.

Evren, Rogers’in, “Siz Yunanistan’ın NATO’ya dönüşüne izin verin. Ben Yunanistan’a sizin şartlarınızı kabul ettireceğim. Onlardan söz aldık” dediğini ve kendilerinin de bu sözlere itimat ederek Yunanistan’ın NATO’ya dönüşüne onay verdiklerini anlattı.

Düşünün...

Bir ülke kendisi için hayati nitelikteki bir konuda “söz”le hareket ediyordu. Resmi anlaşma, sözleşme hiçbir şey yoktu ortada. Güya, Türkiye, Yunanistan tarafının imzalaması için yazılı şartlar içeren bir metni NATO Komutanı Rogers’e vermişti de Yunanlılar imzalamamıştı, gatagulliye getirip Türkiye’nin koşullarını kabul etmemişlerdi. Hükümetleri yıkıldı, yeni hükümet kurdular. “O sözler eski hükümetindi…” gibi sudan ve alay edercesine gerekçelerle bizimkileri ofsayta düşürdüler. Tabi Yunanlılar bu operasyonu NATO ile birlikte yaptılar.

Bu olay yüzünden Türkiye'nin güvenlik açısından büyük bir kayba uğradığını belirtmeliyim. Ekonomik kaybın ise bugünkü rakamlarla 100 milyar dolar civarında olduğu ifade ediliyor.

Türkiye’nin arkasında böyle çok örnek var. Bunların yaşanmaması için aynı yanlışlar tekrarlanmamalı. Ülkeyi yönetenler taviz vermek yerine makamlarını boşaltmayı aklına getirebilmeli. Bu tür operasyonlara karşı; siyaset de, vatandaş da, asker ve sivil bürokrasi de güç birliği içinde hareket edebilmeli. Kazık atanlardan bunların hesabını sorabilmeliyiz.

Sevgiyle kalın…