Bu kelime Türk için özeldir. Çünkü verilen bağımsızlık savaşının adıdır 'Kurtuluş…' 

Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’nda yenilgisi Mondros’la (1918) tescillendi. Anadolu’yu işgale müsait hale getiren anlaşmadan sonra, 1919’da Yunanlılar İzmir’i işgal etti. Hasan Tahsin’in sıktığı ilk kurşun 'Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı sayıldı. 23 Nisan 1920’de açılan ilk Meclis, Osmanlı’yı kurtlar sofrasının menüsü yapan 1920’deki Sevr anlaşmasını reddetti. Atatürk ve silah arkadaşlarının, milletle birlikte verdikleri mücadele sonunda da ‘Kurtuluş’ gerçekleşti.

Kurtuluş Savaşı’nın son safhasında karşımızdaki düşman, İngilizlerin ‘Jandarmalığı’na soyunan Yunanlılardı. Ağır bedel ödeyerek gittiler...

Aradan geçen yıllar içerisinde Yunanistan’la ilişkiler inişli çıkışlı bir seyir izledi. Savaştığımız, Kardak’ta savaşın eşiğinden döndüğümüz Yunanlılara, 2. Dünya savaşı sırasında en büyük yardımı yaptık. Belki de nesillerinin kurumasını önledik.

Nasıl mı? İzah edelim…

Ekim 1940’da İtalya, Yunanistan’a saldırdı. İtalyanların işi uzatması üzerine Hitler devreye girdi ve 20 günde Yunanistan’ı işgal etti. 1941’de işgal tamamlanmıştı.

İşgal altındaki Yunanlılar açlıktan ölüyordu. Uluslararası otoritelerce, her gün 2 bin kişinin açlıktan yaşamını kaybettiği belirtiliyordu. 2. Dünya Harbi’ne girmeyen Türkiye komşusunun bu durumu üzerine harekete geçti. Özellikle Almanları onay vermeye razı etti. Yardımlar toplandı. Kızılay dağıtımla görevlendirildi. Yükü deniz yoluyla götürecek gemi olarak da 'Kurtuluş' seçildi. Kurtuluş Savaşı verdiğimiz millete 'Kurtuluş' gemisiyle hayat verecektik.

Pirinç unu ve nişasta, fasulye, nohut, yumurta, balık, fasulye, patates, incir, zeytin, tuzlu domuz eti, kestane, elma gönderilecek gıda maddeleri arasındaydı. Okullarımızdaki öğrencilerden, gazetecilerimize varıncaya kadar herkes, imkanı ölçüsünde katkı sağladı. 'Kurtuluş', 4 sefer yaptı, 5. seferini yaparken de battı.

'Kurtuluş’un yaptığı her sefer 14 bini çocuk toplam 250 bin kişinin hayatta kalmasını sağladı. Türkiye’nin yardımları başka gemilerle devam etti. Savaşın bitmesinden sonra bile Yunanistan’a, 10 bin ton buğday, 5 bin ton çavdar verildi. Türkiye, komşusunun yaşaması için elinden geleni yaptı.

Yunan yetkililer şöyle demişti:

“Türk-Yunan dostluğu, Yunan milletinin şuuruna yerleşmiştir. Yunan milleti, karanlık ihtimaller devrinde, Türk milletinin Yunanistan’a yaptığı iyilikleri derin bir şükranla anacaktır. Yunan milleti Kurtuluş vapurunun içindeki kıymetli yüküyle, bahtsız Yunanistan’ın yanında dost Türkiye’nin, bu sadık komşusunun bulunduğunu gösteren efsanevi gelişini gözleri yaşla dolarak hatırlamaktadır.”

Atina, Türkiye’ye hayran olmuş, Türkiye’nin gayreti ve katkıları için Yunanlı yöneticilerin yanı sıra din adamları da teşekkür ve minnetlerini ifade etmişti.

Yunanlılar yakın dönemde ekonomik krizle sarsıldığında, “Yunanistan’ın borcunu Türkiye üstlensin” diyen politikacılarımız oldu. Bizimkiler bunu düşünürken, Yunanistan’ın üyesi olduğu Avrupa Birliği’nin patronu Almanya’nın Hür Demokrat Parti milletvekilleri Yunanistan'a "Adalarını sat borcunu öde" diye seslendi.

Bunları anlatmamın nedenine gelince…

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Kuzey Kıbrıs’ı yok sayarak tek yanlı Münhasır Ekonomik Bölge ilan etti. Hidrokarbon faaliyetleri kapsamında bölgeye sondaj gemisi gönderdi. Fransız şirketi Total ve İtalyan ENI konsorsiyumu iş birliği ile sondaj planlanıyor. Ekim ayına kadar da sürmesi bekleniyor.

Münhasır ekonomik bölge, Deniz Hukuku ile ilgili Birleşmiş Milletler Sözleşmesi uyarınca bir devletin deniz kaynaklarının araştırılması ve kullanılmasında su ve rüzgar enerjisi de dahil olmak üzere özel haklara sahip olduğu deniz bölgeleridir. Bu alan devletin denize olan kıyı kenarından, denize doğru karasularında 200 deniz mili dışına kadar uzanır.

Türk Dışişleri, yazılı bir açıklama yayınladı. Özeti şu şekildeydi:

“Türkiye, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bu sorumsuz adımlarına karşı gerekli uyarıları en başından bu yana yapmıştır. Türkiye gerek kendi kıta sahanlığındaki hak ve menfaatlerini korumakta, gerek Kıbrıs Türk tarafına desteğini sürdürmekte kararlıdır. Bu çerçevede, Rum tarafının Kıbrıs Türklerinin Ada’nın etrafındaki doğal kaynaklar üzerindeki meşru haklarını görmezden gelerek yürüttüğü tek taraflı faaliyetlerine, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti ile eşgüdüm içerisinde gereken karşılık verilecektir.’’

Küçük Yunanlılar diye yakıştırdığım Rumlar ortamı kızıştırıyor, gerilimi artırıyor, düşmanlıktan imtina etmiyor.

Türklerin yaptıklarıyla Yunan ve Rumların tutumunu dikkatlerinize sunmanın faydalı olacağını düşündüm.

Sevgiyle kalın…