Şam, Basra, Bağdat, Musul...

Ortadoğu ateşinin derecesinin ayarlandığı adresler.

O ateş, Suriye’de 1 milyon insanı yaktı. Yaralı ve sakat kalanlar cabası. 3.5 milyon sığınmacı Türkiye’ye geldi. 5 milyon kadarı da diğer ülkelere kaçıp canını kurtardı. Irak’ta yaşamını yitirenlerin sayısı da 1 milyon olarak belirtiliyor. 1.5 milyon kişinin de evlerinden olduğu bu tabloyu yaratanlar Amerikalı Bush ve İngiliz Balair’di.

Bölge adeta terör örgütlerinin fuar alanı oldu. İsimleri saymakla bitmiyor. Bunlar yaşanırken oyunu kuranlar, kuklalarla oynayanlar seyredip, ateşe odun atıyorlar.

Irak’ta işin bu denli büyümesindeki en önemli etken Körfez savaşı ve sonrasında yaşananlar. “36. Paralel” yasağından bu yana koruma altındaki Barzani ve Talabani büyütüldü. Onların gelişimine en çok katkıyı verenlerden biri de Türkiye oldu. Sorunun katmerlenmesinde bugüne kadar iş başında olan tüm yönetimlerin mesuliyeti var. 80 milyonluk ülke savunma gereçleri olsun, başka ihtiyaçları olsun kapılarda dilenmeyecek hale getirilebilmeliydi. Ruslardan S-400 almaya uğraşan, diğer ülkelerden akıllı mühimmat dedikleri silahları temin için çabalayan ülke olmamalıydı. Rus’un, Amerikalı’nın aklı füze yapmaya, para kazanmaya yetiyor da Türk’ünkü mü yetmiyordu?

Zamanında alınmayan önlemler, uygulanmayan yaptırımlar yüzünden bugün dağ gibi bir sorunla karşı karşıya kalındı. Başka bir deyişle “püsküllü bela” başımızda.

Perde gerisindeki güçlerin kıskısladığı Barzani, bağımsızlık için referandum kararı aldı. Bizim ve diğer komşu ülkelerin yanı sıra Irak’ın Merkezi Hükümeti’nin “yapma” demesine karşın bildiğini okudu. Referandumu gerçekleştirdi. Suriye tarafından bir nefes borusu açılmadığı takdirde boğulmaktan başka çaresi olmayan bir yönetim için cüretkar bir durum.

Gelişmeler sınırlarda askeri manevraların hız kazanmasına yol açtı. Hem Irak Hükümeti, hem de İran ve Türkiye’den yaptırım kararları geliyor. İran kapıları kapattı, hava bağını kesti. Türkiye henüz İran kadar olamadı. Bizimkiler hala çalışıyorlar! Geçmişteki duygusal! İlişkiler bu yavaşlıkta ne derece etkili oluyor merak edenlerdenim.

Akşam saatlerine Türk Silahlı Kuvvetleri Güneydoğu sınırında yaptığı tatbikatta üçüncü aşamaya geçildiğini açıkladı. Asıl önemli olansa; bu aşamaya Irak Ordusunun Özel Kuvvetleri’ne bağlı askerlerin de dahil olmasıydı. Irak Savunma Bakanlığı da, Türkiye ile sınırda ortak manevralara başladıklarını açıkladı.

Türkiye’nin peşinde olması gereken; komşu ülkelerin toprak bütünlüğünün korunması, Irak’ın Suriye’nin bütün kalması, içlerindeki problemleri çözmesi için destek sağlanması olmalı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Daima Kuzey Irak yönetiminin yanında olduk. En sıkıntılı zamanlarında kimse onların yanında olmadığı dönemde kendilerine gerekli hizmeti, desteği vererek onları ayakta tuttuk” hatırlatmasında bulundu. Şimdi bu manzarayla karşılaştığınıza göre yanlış yapılmış demektir. Hak edilmeyen bir destek verilmiş demektir. "Megri megri" diye türkü söylerken iyi düşünülmeliydi! Başka bir ifadeyle devletlerin izleyecekleri politikaların duygusallıktan uzak olması gerektiğinin göstergesidir yaşananlar...

Erdoğan’ın, “Makaram sarı bağlar, Kız oynar gelin ağlar” yakıştırması için de notum var. Hani Albayımızla dahi muhatap olamazlarken, sizlerle, arkalarına bayraklarını da koyarak resmi görüşme yaptığınız seviyeye geldiler ya... Bu işler bize öyle öyle hazmettiriliyor, sakın hafife almayın. Kararı alırlar, yarınları da sizi o karara ses çıkarmama pozisyonuna getirmek için işlerler...

Düne bakın örnek orada...

Türkiye, daha önce Federasyon ilân edilmesinden rahatsızdı, endişeliydi. Türkiye ile beraber, Suriye ve İran da Kuzey Irak’taki yapıya karşıydılar. Engelenemedi...

Türkiye için karanlık rüya gören istihbaratçılardan Graham Fuller, Özal’ın kürt meseleleriyle ilgili pandoranın kutusunu açtığını söylemişti. Özal, Barzani ve Talabani’ye Ameriakalılarla ilişki kurduran liderlerin de başındaydı.

Oldukça acı verici ama hatırlamakta yarar var. Barzani, ABD yetkilileri ile Ankara’da baş başa görüşme yaparken seyrettik. O görüşmede Amerika, Barzani’ye Irak’tan uzaklaşmasını öneriyordu. Türkiye’nin bu görüşmenin gerçekleştiği 1996 yılındaki yaklaşımı ise Barzani’nin Saddam’a yakınlaşmasını sağlamaya dönüktü. Tabi bir de PKK ile mücadele etmesi isteniyor, bunlar karşılığında para ve silah vaad ediliyordu.

Bundan önceyse Kasım 1992’de, “Türkiye, İran ve Suriye dışişleri bakanları, Kuzey Irak’taki gelişmeleri görüşmek ve Ortadoğu’daki Kürt milliyetçi hareketine karşı ortak politikalar koordine etmek” gündemiyle Ankara’da buluşmuşlardı. Eğer o buluşmalar devam etse, alınan kararlarda ısrarcı olunsaydı bugünlerle karşılaşılmayacaktı.

Bazı güçler işlerine gelmediğinde ya politikaları, ya da politikacıları değiştirmeyi başarıyorlar. İşin garip tarafı, ambalaj değişse de özünde senaryolar hep aynı...

"Kuzey Irak'taki referandumu kim yaptı, kim kazandı?" diye sorsam belki değişik cevaplar gelirdi. Ama hiçbiri elinde İsrail bayrağını sallayarak sevincini paylaşanın ki kadar çok şey anlatamaz, etkili olamazdı. Evet kazananın bayrağı kendine Kürt diyen birinin elinde...

İsrail bayrağını sallayan Kürt, "acaba bizim İsrail'le hangi ortak değerimiz var?" sorusunu aklından geçirmiş midir?