Amerika'da yaşanan kongre baskını sürecinde açıklamaları beğenilmediği için Trump'un sesi kısıldı. Bir şirket koskoca ABD Başkanı'nın hesabını kapattı. Tabiri caizse 'Trump'un fişini çekti'. 'İfade hürriyetinin fişini çekti' de diyebiliriz.
Taraftar, önyargılı olan çevreler her zamanki gibi bulundukları yerden bakarak değerlendirdiler. Ama sağduyulu, objektif çevreler bu durumun 'sakat' olduğunu dile getirmeyi ihmal etmedi. Mesela Merkel konuyu 'problemli' bulduğunu açıklayarak twitter'in tavrını eleştirdi.
Aslında bu durumun çarpıcı değerlendirmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı Resim Müzesi Restorasyon Sonrası Açılış Programı’nda yaptığı konuşmada çok güzel özetlenmişti. O konuşmayı hazırlayanları tebrik etmek gerek.
Erdoğan'ın ifadelerini özetleyen cümle "Yeni dönemde karada ve havada yürüttüğümüz vatan savunmamızı, denizde mavi vatanı olduğu gibi, dijital dünyada siber vatanı da içine alacak şekilde genişleteceğiz" idi.
Erdoğan'ın, Bağımsız Kenya devletinin ilk başkanı Kenyatta’nın "Misyonerler Afrika’ya geldiğinde bizim topraklarımız, onların İncili vardı. Gözlerimizi kapatıp dua edelim dediler. Gözlerimizi tekrar açtığımızda, bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı" sözünü hatırlatması oldukça dikkat çekiciydi.
Devamında, "Açık konuşmak gerekirse, kültür ve sanat, ülkelerin işgalinde, toplumların ele geçirilmesinde, görünmeyen ordular olarak kullanılmıştır. Şayet güçlü ve yaşayan bir medeniyet zenginliğine sahip değilseniz, kendinizi bir anda Kenyatta’nın sözünü ettiği konumda bulmanız kaçınılmazdır" diye uyardı.
Erdoğan'ın, "Türkiye maruz kaldığı fiziki saldırıların daha beterini medeniyetine yönelik olarak yaşadı. arihi ve kültürüyle bağı koparılmak için içeriden ve dışarıdan bu derece uğraşılmış bir başka millet var mıdır, bilmiyorum? Bu süreçte aldığımız yaralar elbette oldu. Ama hamdolsun, mayası sağlam bir millet olduğumuz için, her şeye rağmen ayakta kalmayı başardık" cümleleri altı çizilecek cinstendi.
Erdoğan o konuşmada, yeni bir devrin, dijital çağın başladığını vurguladı. "Bu çağın ham maddesinin veri olduğunu, veriyi elinde tutanların demokrasiyi, hukuku, her türlü hak ve özgürlüğü hiçe sayarak kendi dijital diktatörlüklerini kurabildiklerini" hatırlattı.
İşte Trump'a twitter'in yptığı şeyi Tayyip Bey'in bahsettiği bu eksende değerlendirebiliriz. Twitter, Facebook vs. gibi uluslararası mecraların ortak bir uluslararası hukuk çerçevesine oturtulması, dünya ülkelerinin bu konuda oturup yasal bir çerçeve çizmeleri acil olarak gerekiyor. Yoksa bugün Trump'un sesini kısanlar yarın başkalarınınkini kısmaktan çekinmezler.
Erdoğan'ın siber çağ ifadelerinde dikkate değer diğer sözleri de şöyleydi:
“Siber dünyanın, Amerika’nın kuruluş dönemindeki ‘vahşi batıyı’ hatırlatan kurallarıyla insanlığı tehdit eder hâle gelmesi, tesadüf değil bilinçli bir tercihtir. Geride işin kontrolünü elinde tutanlar, bu kaosu diledikleri gibi yönlendirebilme, siyasi, sosyal, ekonomik sonuçlara tahvil etme imkânına sahiptir. Bu, hiçbirimizin görmezden gelemeyeceği kadar büyük bir tehdittir. Çünkü artık ülkelerin egemenlik hakları, fiziki sınırlarından ziyade dijital dünyada saldırı altında bulunuyor. Biz, ülkemizin karşı karşıya kaldığı kimi dayatmaları ‘dijital faşizm’ olarak tanımladığımızda, birileri bundan rahatsız olmuştu. Son günlerde yaşananlar, bu faşizmin cüretkârlığının nerelere kadar uzanabileceğini göstermiştir. Bunun için yeni dönemde karada ve havada yürüttüğümüz vatan savunmamızı, denizde mavi vatanı olduğu gibi, dijital dünyada siber vatanı da içine alacak şekilde genişleteceğiz. Siber vatana sahip çıkmanın bir tarafında teknik altyapı varsa, diğer tarafında da içerik üretimi bulunuyor. Eğer biz, kendi vatandaşlarımızdan başlayan siber dünyadaki her bireye hitap edecek, onları kendi mecralarımıza çekecek içerik üretemezsek, bu savunma hattını korumakta başarılı olamayız. Müziğinden resmine, sinema ve dizisinden grafiğine kadar tüm dallarıyla sanat, bu içerik üretiminin en kritik bölümüdür."
Erdoğan'ın 'siber vatan' ve 'dijital faşizm' tarifleri oldukça isabetliydi. Geçmişten ve mevcut yaşananlardan ders çıkarıldığını ve bu doğrultuda adımlar atıldığını işaret ediyordu.
Bu öyle bir süreç ki, hiç yorulmamayı, yavaşlamamayı gerekli kılıyor. Türkiye yaşamsal alanlarda kendi kendine yeten ülke olmayı bir an önce başarmalı...