Öncelikle bir ülkenin bilim, teknoloji ve inovasyon hedeflerinin ulusal politikalara entegrasyonunun sürdürülebilir ekonomik ve toplumsal gelişim ile çok ciddi bağlantıları vardır. Biraz daha açarsak, “ar-ge faaliyetleri ve harcama payları”, “eğitim ve araştırmacı yoğunluğu” ve ayrıca “özel sektör ve üniversitelerin katkısı çok önemlidir. Kısaca, “Bilgi Odaklı ve Yenilikçi Girişimler”, “ulusal kalkınma stratejilerine entegre edilmiş bilim, teknoloji ve inovasyon politikaları”, üretkenliği artırmaya, rekabet edebilirlik kabiliyetini güçlendirmeye ve ekonomik büyümeyi teşvik etmeye yardımcı olmaktadır.

Bir ülkenin inovasyon ekosistemine yön veren etkenler ise ar-ge yatırımı, eğitim politikası, araştırmacı yoğunluğu, yayın çıktısı, tescilli marka veya patent sayısı ve "filiz firma" ortamı gibi temel parametrelerdir. Bu kapsamda yerli insan kaynağı ve millî araştırmaları beslemek, beyin göçünü azaltmak, araştırma faaliyetleri arasında sinerji sağlamak ve millî yüksek teknoloji ürünlerini artırmak sağlam bir stratejik inovasyon ekosistemi geliştirmede hayati öneme sahiptir. Teknolojik gelişmeler dünya çapında sağlık, ulaşım/ulaştırma, iletişim, enerji ve imalat endüstrilerini dönüşüme uğratmaktadır. Bu dönüşümler ise ekonomilerin ve toplumların örgütlenme biçimlerini değiştirmekte; çeşitli kurum, kuruluş ve düzenlemeler aracılığıyla uluslararası düzeyde daha fazla işbirliğini beraberinde getirmektedir. Dünya Fikrî Mülkiyet Örgütü (WIPO) veri-tabanı, 2018 itibarıyla, 3 milyondan fazla patent başvurusu ve 12 milyon ticari marka tescili içermektedir. Birçok analiz, sosyo ekonomik ilerlemeyi kısmen bu yeniliklere bağlamakta ve dünya çapında yoksulluk sınırının çok altında bir gelirle yaşamaya çalışan nüfusun son kırk yılda % 45'ten % 10'a gerilediğine işaret etmektedir.

Teknoloji tabanlı inovasyonun ekonomik kalkınma açısından hayati önem taşıdığı kuşkusuz fark edilmektedir. BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDG) listesinde 9. sırada yer alan madde, dayanıklı altyapıyı öncelemekte, sürdürülebilir sanayileşme ve inovasyonu teşvik etmektedir. Bugün, ar&ge amaçlı yıllık küresel harcamalar yaklaşık 1,7 trilyon dolar seviyesindedir. Dünya çapında, son on yıllık süreçte bir milyon kişilik grup bazında 1.473 araştırmacı, 2,2 milyon dergi yayını, 3 milyon patent başvurusu ve yaklaşık 2 trilyon dolar değerinde yüksek teknoloji ürünü ihracatı kayıtlara geçmiştir.

Diğer yandan, Küresel İnovasyon Endeksi (GII) İsviçre, İsveç, ABD, İngiltere ve Hollanda'yı 2020 ar&ge ekosisteminde ilk beş ülke olarak sıralamıştır. Bu sıralama bilgi üretimi, bilgiye yatırım, bilgiden teknolojik olarak yararlanma ve inovasyon ürünlerinin etkilerini daha ileri bir seviyeye taşıyacak güçleri dengeleyen inovasyon ekosistemi esas alınarak belirlenmiştir. Buna göre, genel sıralamada İsviçre, İsveç ve ABD; kurum bazında Singapur, Finlandiya ve Norveç; beşeri sermaye ve araştırma bazında Kore, Danimarka ve İsveç; altyapı bazında Norveç, İsveç ve İsviçre; pazar gelişmişliği bazında Hong Kong (Çin), ABD ve Kanada; işletme gelişmişliği bazında İsveç, İsviçre ve İsrail; bilgi ve teknoloji çıktısı bazında İsviçre, İsveç ve ABD; icat niteliğindeki çıktılar bazında Çin (Hong Kong), İsviçre ve Lüksemburg, sırasıyla, ilk üç içerisinde yer almaktadır. Türkiye bu alanlarda geri kalmamak adına, yapay zekâ, nesnelerin interneti ve otonom sistemler gibi küresel olarak olgunlaşan teknolojiler, "akıllı toplumlar" inşa etme vizyonuyla tüm toplumsal kesimlere ve her sektöre girmesi beklenen teknolojilere yoğunlaşmalıdır. Öyle ki, tek başına yapay zekânın 2030’a kadar 15 trilyon dolarlık ilave ekonomik değer üretme potansiyeline sahip olduğu düşünülmektedir. Bu kapsamda, küresel olarak öncelikli alanlar; teknoloji, iklim değişikliği, okyanus kaynakları, biyo-çeşitlilik, siber-güvenlik, “sanayi ve kurumsal yönetimi”, jeopolitik ve jeo-ekonomik işbirliğidir. Öncelikli teknolojiler ise "gelişen teknolojiler" başlığı altında yapay zekâ, nesnelerin interneti, gelişmiş malzemeler, akıllı şebekeler, otonom gereçler, insansız hava araçları, büyük veri analizi, "hassas ve dakik tıbbi operasyon teknolojileri" ve “genomik” biçiminde sıralanabilir.

Avrupa Birliği’nin, dijital pazarların yıllık bazda bölge ekonomisine 0,5 trilyon dolar katkıda bulunacağını tahmin etmektedir. Güneydoğu Asya'nın dijital entegrasyonunun ise 2030'a kadar bölge ülkelerine 1 trilyon dolar seviyesinde bir kazanç sağlayabileceği tahmin edilmektedir. Diğer taraftan, çerçevesi Paris İklim Anlaşması ile çizilen "küresel ısınma seviyesinde 1,5° C hedefi" ile uyumlu çevre dostu enerji sistem ve teknolojilerine yönelik küresel yatırımların 2030'a kadar 2,2 trilyon dolara ulaşması beklenmektedir. Ayrıca, “Nesnelerin internetine” ilişkin aygıtların sayısının 2022'de 20 milyarın üzerinde olması ve "genom düzenleme teknolojisinin” ise 2027'ye kadar 10 milyar doları aşan bir pazara genişlemesi beklenmektedir. Bu süre zarfında, varlık değerinin 24 trilyon dolar olduğu tahmin edilen okyanus kaynaklarının keşfinde "sürü halinde hareket" kabiliyetine sahip otonom sualtı araçlarının kilit role sahip olacağı düşünülebilir.

Ar&ge altyapısına ve insan kaynaklarına yapılan yatırımlar inovasyon odaklı ekonomik kalkınmanın ön koşullarını oluşturmaktadır. 2020 istatistiklerine göre, küresel ar&ge harcamalarının yaklaşık yarısı (0,85 trilyon dolar) ABD ve Çin tarafından yapılmaktadır. Sekiz diğer ülkenin katkısı ise % 30'dur. Fransa son yirmi yıllık süreçte istikrarlı bir şekilde GSYH'sinin % 2,1'ini (60 milyar dolar), Japonya ise GSYH'sinin % 3,15'ini (165 milyar dolar) ar-ge faaliyetlerine ayırmaktadır. Çin’e gelince 1990'da 13 milyar dolar olan (GSYH'nin % 0,7'si) ar-ge harcaması 2018'de yaklaşık 30 kat artışla 410 milyar dolar (GSYH'nin % 2,8'i) seviyesine ulaşmıştır. İsrail ve Kore gibi ülkeler ise GSYH'lerinin yaklaşık % 4,5'ini ar-ge harcamasına ayırmaktadır. Bu kapsamda Türkiyede, hızla büyüyen ekonomisiyle bilimsel araştırmaya yatırım yaparak sosyo ekonomik çıktılarından yararlanma noktasında sermaye, insan kaynağı ve pazar fırsatı sunmaktadır. Türkiye’ nin ar&ge harcamaları 10 yıllık süreçte üç katına çıkarması şarttır.

Bunlardan başka, araştırmacı yoğunluğunun ölçüsü; tescilli patent, bilimsel dergilere katkı ve tescilli endüstriyel ticari marka niceliğini belirlemektedir. Bu ölçüye göre, öğretim, araştırma, alıntı, uluslararası görünüm ve teknoloji transferiyle sağlanan endüstriyel çıktılardan oluşan 13 performans göstergesine dayanan "Times Higher Education 2020" sıralamasında ABD 60 üniversite ile “İlk 200 Üniversite” listesinin başında yer almaktadır. ABD'yi 28 üniversite ile İngiltere ve 24 üniversite ile Almanya takip etmektedir. Oxford Üniversitesi en üst sıradaki konumunu korumakta; Çin üniversitelerinden yedisi ise ilk 200'de yer almaktadır. Dünyanın en iyi 10 üniversitesi ar&ge çalışmalarına yıllık ortalama 0,75 milyar dolar harcamaktadır. Örneğin Harvard Üniversitesi'nin 39 milyar dolar seviyesinde bir bağış fonu mevcuttur ve onu Yale, Texas, Stanford, Princeton ve MIT gibi yüksek öğretim kurumları izlemektedir. Bu nedenlerle, hükümetin derhal, üniversitelerin tekonokentlerinde yer alan sanayi işbirlikleri çerçevesinde çalışan firmalara en az 500 milyon dolar ödenek sağlaması gerekmektedir.

Küresel olarak, yüksek teknoloji ihracatına; havacılık teknolojisi, yüksek performanslı bilgisayarlar, farmasötik ürünler, bilimsel araçlar ve elektrikli makineler hâkimdir. Genç nüfus arasında girişimcilik; filiz firmalar, toplumsal değişim, ekonomik kalkınma ve inovasyon açısından kilit unsur olarak kabul edilmektedir. Türkiye olarak bu gerçeği tespit edip, yenilikçi fikirleri ticari girişimler hâline gelene kadar teşvik edecek araştırma parkları veya kuruluşları, teknoloji piyasası inkübatörlerini veya iş geliştirmeye yönelik kuluçka merkezlerini ve patent yönetim şirketlerini desteklemeyi amaçlamalıdır. Bu inisiyatifler, "filiz firma politikası" geliştirme ve uygulama, kuluçka desteği, tohum finansmanı, "melek yatırımcı" ve girişim finansmanı, düzenlemelerin basitleştirilmesi, kamu alımlarının rahatlatılması ve gevşetilmesi veya kolaylaştırılması ve sosyal yardıma dayanmalıdır.

Türkiye, ar-ge endüstrisine yönelik ve tüm endüstri segmentlerinde ar-ge çalışmalarını hızlandırmak üzere “teknoloji transferi mekanizması” gibi mekanizmalar geliştirmelidir. İşletme verimliliği ve ürün geliştirme kabiliyetini artırmaya yönelik bu mekanizmaların nihai hedefi yüksek rekabet düzeyi ve ileri teknoloji seviyesidir. Bu kapsamda, ülkede inovasyon ve girişimciliği teşvik etmek üzere “fikrî mülkiyet hakları işlem süresini kısaltmak” amaçlı bir çerçeve sağlanmalıdır. Bir taraftan sektördeki yenilikçi girişimciler, kişiler ve halk tabanını piyasaya bağlayıp inovasyon ekosistemini güçlendirmek, diğer taraftan bu segmentlerin yenilikçi çözümlerini ticarileştirmelerine yardımcı olmak üzere süregelen çabalar desteklenmelidir. Türkiye, inovasyon ve girişimcilik kapsamında Japonya, Taiwan, Singapur, Portekiz ve İsveç gibi ülkelerle ikili işbirliğini kolaylaştırmak üzere “köprü” ve “bağlantı merkezi” mekanizmaları geliştirmelidir. Girişim ekosistemine ivme kazandırmaya yönelik faaliyetlere önemli oranlarda yatırım yapmalı ve akıllı şebekeler ve şebeke dışı elektrik erişimi, enerji üretimiiletimi ve enerji depolama gibi temiz enerji inovasyonuna ivme kazandırmak için çalışmakta olan 24 ülke ve AB'den oluşan “Mission Innovation” adlı küresel girişime üye olmalıdır.

Son olarak, teknolojide başarılı ülke olmak; ulusal kalkınma stratejilerine entegre edilmiş bilim, teknoloji ve inovasyon politikalarının üretkenliği artırmaya, rekabet edebilirlik kabiliyetini güçlendirmeye ve ekonomik büyümeyi teşvik etmeye yardımcı olan bir sistemden geçer. İnovasyon ekosistemini (dinamik piyasa koşulları, kentleşme ihtiyaçları ve çevresel sürdürülebilirliğe ilişkin gereksinimleri karşılamaya yönelik çok yönlü, çok kutuplu ve çığır açıcı yenilikleri) teşvik etmek stratejik çaba gerekmektedir. Bu alanlarda söz sahibi olmak isteyen bir ülkeninde dünya standartlarında araştırma tesisleri oluşturma, eğitim kalitesini artırma, özel sektör ve üniversite katılımını veya ortaklığını artırma ve filiz firma nitelikli faaliyetleri teşvik etme çabaları göstermesi şarttır. Kısaca, inovasyonda başarılı olmak için ülkemizin ar-ge harcamalarını gelişmiş ülkeler düzeyine çıkartması gerekmektedir.