İRAN, MÜSLÜMAN ÜLKELER VE BARCELONA DEKLARASYONU

Geçen hafta İran’a gitmiştim. Beş gün Tahran da kaldım ve Tahran-Maku-D.Bayazıt-Ağrı üzerinden Ankara’ya geldim. Tahran-Makü arası bilerek otobüs ile seyahat ettim. Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız tren ya da otobüsü tercih etmelisiniz. Siyasal İslamcı rejim kan üzerinden, şehitler üzerinden kendini aklamaya veya hatırlatmaya çalışıyor ve ölen de öldürülen de müslüman. Evet bildiniz İran-Irak savaşı..Bu arada dünyada eceli ile ölenler hariç ölen her 10 müslümanın 9 u diğer müslümanlar tarafından öldürülüyor.

Geçen Ahwaz da gerçekleştirlen saldırıyı gerçekleştiren örgüt de aslında taa Saddam dönemi kurulan bir örgüt. Şimdi ise İran bölünsün diye arkasında emperyalist güçler bulunmakta. Yanlış ata oynuyorlar çünkü İran anacak Türklerin bağımsızlık isteği ile bölünür. İran-Rusya ve Türkiye’nin Suriye iç savaşındaki birlikteliği Türkiye üzerinde oynanan oyunları da açığa çıkarttı. İran ile her alan da yakınlaşmamız ve İran’ın demokratikleşmesine katkı sağlamamamız elzem hale gelmiştir.  

Tahran’da ezan sesi duymak çok zor. Yok gibi bir şey. İbadet veya islami yaşam var gibi. Aslında insanlar baskıya rağmen bıkkınlıklarını rahatça sergiliyorlar. Sosyal medya yasak ama VPN üzerinden serbest.

Saç örtünmesi de sınırları zorlayacak biçimde delinmekte. İranlı gençler hak etmedikleri bir rejim tarafından yönetiliyor. Benzin 50 kuruş, bir dolar 17.000 tümen. Enflasyon yükseliyor ve ülkede üretim çok sınırlı. Her şeye zam gelmiş durumda. Ciddi bir tepki oluşuyor. İhracatın yüzde doksanı petrol ve doğalgaz olunca, sanki başka bir üretime ihtiyaç duyulmuyor gibi bir hava var. Tahran’da konut açığı çok ama çok fazla.

Türkler, temizlikleri, görünüşleri ve hatta tavırları ile hemen anlaşılıyor. Türkçe konuşduğumu duyan Türkler hemen yardımcı olmak için yanıma geldiler. İnsanlar çok misafirperver, cana yakın ve kimse kimseyi rahatsız etmemeye özen gösteriyor. Trafik hariç. İran da çok ciddi bir trafik kurallarına uyma seferberliği ve eğitm başlatılmalı.

Şahın saraylarını gezdim. Bizim Recep beyin sarayının yanında kulübe kalırlar. Humeynı’nin ülkeyi din adamları yönetmeli  felsefesine dayanan islami rejim; hırsızlık, rüşvet ve ahlaksızlık sözkonusu olunca unutulmuş.

Din adamlarına ülke yönettirirsen, ruhban sınıfının tüm eksikliklerini ve hatalarını birebir yaşarsın. Laikliğin önemini ve Atatürk’ün büyüklüğünü bir kez daha ispatlamış İran rejimi.

Müslüman ülkeler arasındaki sorunları çözmeye, İran ve S.Arabistan ile başlamak şart oldu. Katar, Yemen,Suriye hatta ırak iki ülkenin çatışma alanı olmuş durumda. Yok yere mezhepsel kışkırtmalar ile islam dünyası bölünmekte.

İran Devrimiyle birlikte başlayan süreçte ise, yüzyıllardan beri oryantalist görüş çerçevesinde şekillendirilmiş olan, İslam’ın Batıdaki algılanış tarzı daha bir sertlik kazandı., İran-Irak savaşı, Filistin sorunu, Cezayir krizi ve müslüman ülkelerin tümünde görülen siyasal İslam hareketleri ne yazık ki islam dünyası için yıkıcı etkilere sahiptir.

Benim ümmetçi bir yönüm var. İslam ülkeleri arasında ortak pazar, ekonomik, kültürel, savunma, demokrasi, insan hakları, acil müdahale gücü, yoksullukla mücadele vb. her alanda işbirliği istiyorum. Hatta dinsel konularda dahi fetva makamı olacak bir din işleri yüksek konseyi fikrim de var. Ayrıntılarını bu yazıda vermeme gerek yok. Gerçi maalesef kendi ülkemi dahi bu konularda kaybediyorum ya işin en acı tarafı da bu.

Kısaca ve ne yazık ki islam ülkeleri genelde ekonomik olarak fakir, ekseriyetle otoriter rejimler tarafından yönetilen (Türkiye dahil), parçalanmış ve gerek devletler arası gerekse devletlerin kendi içlerinde çatışmalara ev sahipliği yapan bir görüntü sunmaktadır.

Gelelim asıl konumuz olan Barcelona Deklarasyonu’na. Barselona Süreci, Kasım 1995’te, 15 Avrupa Birliği Üye Devletinden ve 12 Akdeniz Devletinden oluşan 27 katılımcı tarafından Barselona Bildirgesi’nin ilan edilmesiyle başlamıştır. Akdeniz havzasını bir barış, istikrar ve refah alanına dönüştürmeyi amaçlayan iddialı bir proje olarak sunulmuştu. Bildirgede demokratikleşmeye ve insan haklarına yapılan önemli vurgunun yanında ana hedeflerden birisi ortak bir serbest ticaret bölgesinin 2010 itibariyle kurulması olmuştur. 3 temel amaç üzerine odaklanılmıştır. Ben bunlardan islam ülkelerine uyarlayarak bahsedeceğim.

Siyasal ortaklık ve güvenlikte işbirliği. İnsan hakları ve demokrasiye dayalı temel ilkeler çerçevesinde müslüman ülkeler ararsında bir barış ve istikrar paktı kurulması. Silahsızlanma ve mevcut rejimlere karşı silahlı her türlü muhalif hareketlerin engellenmesi konusunda işbirlikleri yapılması.

Müslüman ülkeler arasında serbest ticaretin kademeli olarak sağlanmasıyla paylaşılan bir refah alanı yaratmak, ekonomik ve soyal değişimleri organize etmek ve özellikle eğitime, sağlığa ve anne&çocuk sağlığına fonlar ayırmak. Yoksulluk ve açlık ile mücadele için ortak fon oluşturmak. Dengeli bir sosyo-ekonomik kalkınma modeli geliştirmek,sürdürülebilir ekonomik kalkınmayı sağlamak, yaşam standartları artırmak, karma ekonomik veya pazar ekonomisi ilklerini ülkelerin özelliklerine göre uygulamak, enerji dağıtım ve kullanımında işbirliği, ülkelerarası mali yardım ve yatırımın artırılması, ekonomik ve mali ortaklık adı altında serbest ticaret bölgesi oluşturmak ve bu doğrultuda sınai ürünlerde tüm tarifelerin ve tarife dışı engellerin adım adım kaldırılması ile tarımsal ürün ve hizmet ticaretinde de liberizasyonun gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Toplumsal, kültürel ve beşeri konularda da ortaklıklar geliştirilmelidir. Sosyal, kültürel ve insani boyutlarda işbirliği sağlanmalıdır. Bu kapsamda; eğitim, göç, sosyal kalkınma, terörle mücadele, uyuşturucu kaçakçılığı ve üretimi ile mücadele, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile mücadele, islami hurafeler, bidatlar, yanlış öğretiler ve mezhepsel ayrım ile mücadele edilmeli ve işbirlikleri yapılmalıdır.

Son olarak, dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz üreticileri aslında müslüman  ülkeler, tüketici nüfus oranı artan, yaşlı nüfus oranı azalan, pek çok zengin ve az bulunan hammadde cevherlerini elinde tutan da müslüman ülkeler. Avrupa, Rusya, Abd içinde de ciddi bir müslüman azınlık mevcut. Amacım ekonomik yönden gelişmiş ve zengin, siyasal olarak birleşik, demokratik ve laik bir müslüman dünyası oluşturmak. Monarşilerin, diktatörlüklerin olmadığı ve güçlendirilmiş parlementer demokrasilerin hakim olduğu, kız çocuklarının tamamının en az lise eğitimi gördüğü, kadınlara her alanda pozitif ayrımcılık uygulanan bir müslüman birliği.