Uluslararası sistem, siyaset, ekonomi, teknoloji, toplumsal gelişim, demografik dinamikler, çeşitli uluslararası bölgesel işbirlikleri ve çevre gibi faktörler ile şekillenmektedir. Örneğin, demografik değişimler, önümüzdeki yirmi yıllık süreçte küresel nüfus artış hızının yavaşlaması ve dünyanın hızla yaşlanması nedeniyle, en belirgin eğilimler olacaktır. Avrupa ve Doğu Asya başta olmak üzere bazı gelişmiş ve gelişen ekonomiler daha hızlı yaşlanacak ve ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyecek şekilde nüfus daralması ile karşı karşıya kalacaklardır. Buna karşın Latin Amerika, Güney Asya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da gelişim hâlindeki ülkelerden bazıları, gerekli altyapı ve kabiliyetlerle birleştiği takdirde demografik güce imkan sağlayarak daha geniş çalışan nüfus kitlesinden yararlanacaklardır.

Bunlardan başka, sağlık, çağdaş ve bilimsel eğitim ve hane halkı refahı gibi konular birçok ülke için bir sıçrama tahtası haline gelecekdir. İç savaşlar, sivil/askeri çatışmalar, yetersiz bürokratik donanım, sosyal çürümeler, salgın hastalık ve iklim değişikliği gibi hususlara bağlı olarak büyük göç hareketleri ülkeleri ve küresel barışı zorlayıcı en ciddi tehditler haline gelecekdir. Orta sınıfların refahı, itici gücü ve verimliliğe olan katkıları ve ülke içi fırsat eşitsizliği yaratmayan her konu her ülke için ciddi bir kazanç haline gelecektir. Önümüzdeki yirmi yıl içinde, özellikle 2030'lu yıllarda iklim değişikliğinin fiziksel etkileri büyük olasılıkla daha fazla hissedilir hâle gelecektir. Daha şiddetli fırtınalar ve kuraklıkların yanı sıra eriyen buzullar ve buz örtüsü veya buz tabakasına bağlı olarak deniz seviyelerinin yükselmesi sıcaklık artışını beraberinde getirecektir. Bu durumun etkisi en fazla orantısız gelişen ekonomilerde ve yoksul bölgelerde gözlenecek; çevresel koşulların yeni zaaflara yol açacak şekilde daha da kötüleşmesine bağlı olarak gerek toplumsal refah gerekse gıda, su, sağlık ve enerji gibi temel gereksinimlere yönelik mevcut riskleri artıracaktır. Ayrıca “sıfır sera gazı emisyonu” hedefine hangi yöntemlerle ve hangi vadede ulaşılabileceğine dair tartışmalar da giderek büyüyecektir.

Yirmi yıl içinde, başta artan ulusal borçlar, daha karmaşık ve daha rekabetçi ticaret ortamı, üretimde robotik teknolojiler ve verimlilik artışı gibi yapısal değişiklikler ve yeni istihdam yöntemlerinin ortaya çıkışı gibi küresel ekonomik eğilimler büyük olasılıkla ülkelerarası şartları biçimlendirecektir. Büyüme oranında gerçekleşecek herhangi bir artışda ekonomik kalkınma ve toplumsal gelişim gibi diğer alanlara katkı sağlayacaktır. Geniş bir kitleye çevrimiçi pazarlar sağlayan büyük iş platformlarının gerek mevcut ticari küreselleşmeye yön verme gerekse küçük firmaların büyüyerek uluslararası pazarlara açılmasına katkı sağlama ihtimali de vardır. Bu güçlü şirketler büyük olasılıkla siyasi ve sosyal alanlara nüfuz etmeyi deneyecek ve hükümetlerin yeni sınırlamalar getirmesine yol açacak faaliyetlere girişeceklerdir. Yirmi yıl içinde teknolojik gelişmelerin hızı muhtemelen daha da artacak ve kapsamı genişleyecektir. Bu gelişmeler, bir taraftan insanın tecrübe ve kapasitesini dönüşüme uğratırken diğer taraftan endüstri kolları ve devletler arasında yeni gerilimlere ve başkaca sorunlara yol açma potansiyeline sahip olacaktır. Rekabet hâlindeki devletler ve devlet-dışı aktörler bilim ve teknoloji alanında ekonomik, askerî ve toplumsal güvenliğe ilişkin potansiyel olarak birbirini izleyen risklere ve sonuçlara yol açacak şekilde liderlik ve hâkimiyet mücadelesi vereceklerdir.

Bahsekonu yapısal faktörler; halklar, kurumlar, şirketler ve hükümetler için fırsat ve riskler oluşturacak şekilde toplum, devlet ve uluslararası sistem düzeyinde kesişecek ve etkileşecektir. Devlet düzeyinde ise her bölgede toplumlar ile hükümetleri arasındaki ilişkilerin, kamunun ihtiyaçları ve beklentileri ile hükümetlerin sağlayabileceği hizmetler arasındaki giderek artan uyumsuzluktan kaynaklanan daimi kaygı ve gerilimlerle karşı karşıya kalması muhtemeldir. Yanısıra siyasi istikrarsızlık ve demokrasi erozyonu en ciddi sorunlar haline gelecektir. Özellikle siyasal islam veya radikal dini akımların etkisindeki hükümetler ülkelerin gelişmelerini, çağdaş yönetim anlayışları ile kalkınmalarını engelleyecektir.

Hiçbir ülkenin tek başına tüm bölgeleri/alanları tek başına domine etme (hâkimiyet altına alma) konumunda bulunması mümkün değildir. Daha geniş bir aktör yelpazesi; uluslararası sistemi şekillendirmek ve daha dar kapsamlı hedeflere ulaşmak üzere rekabet edecektir. Yönetişim modelleri konusunda şiddetlenen fikir ayrılıklarının yanı sıra, askerî güç, demografik faktörler, ekonomik büyüme, çevre şartları ve teknolojide ivme kazanan değişimlerin; Çin ile ABD'nin başını çektiği rekabeti daha da artırması muhtemeldir. Bölgesel güçler ve devlet-dışı aktörlerin ise daha fazla nüfuz kullanma ve büyük güçlerin eğilmediği meselelere öncülük etmesi ihtimal dâhilindedir. İfade edilen oldukça çeşitli etkileşimlerin, küresel çok taraflılığa zarar verip bunlara yönelik kurumsal tedbirleri uygulamada ki uyumsuzluğu artırarak daha fazla çatışma-eğilimli ve daha istikrarsız bir jeopolitik ortama yol açma ihtimali de yüksektir.

İnsanlığın, bu temel motivasyonlara ve yeni ortaya çıkan dinamiklere yönelik tepkisi, önümüzdeki yirmi yıllık süreçte dünyanın ne yöne evrileceğini belirleyecektir. Geleceğe dair birçok belirsizlik üzerine, geleceğin küresel ortamını şekillendirecek belirli bölge ve ülkelerdeki koşulların yanı sıra toplum ve liderlerin politika tercihlerine ilişkin üç temel soru çerçevesinde geleceğe yönelik beş alternatif dünya senaryosu kurgulanmıştır: “Giderek belirginleşen küresel sorunlar ne kadar ciddidir?”, “Angajman tipleri dâhil olmak üzere devletler ve devlet-dışı-aktörler dünyaya nasıl engaje olacaklardır?” ve “Devletler gelecek için neyi öncelemektedirler?. Alternatif senaryolar ise:

“Demokrasi Rönesansı” Senaryosu: Demokratik toplumlarda kamu-özel ortaklığının ivme kazandırdığı teknolojik ilerlemeler, gelir oranlarını ve dünya çapında milyonlarca insanın yaşam kalitesini artırarak küresel ekonomiyi dönüşüme uğratmaktadır. Ekonomik büyümenin ve teknolojik başarımların yükselen dalgası küresel sorunlara çözüm geliştirme imkanı sağlamakta, toplumsal kutuplaşmaların şiddetini azaltmakta ve demokratik kurumlara kamu güvenini tazelemektedir.Türkiye içim anayasal iktisat kavramı bu mesele de çok önemlidir.

“Açmazlara Sürüklenen Dünya” Senaryosu: Uluslararası sistem, uluslararası kurallar ve kurumlar; Çin gibi büyük güçler, bölgesel oyuncular ve devlet-dışı aktörler tarafından büyük ölçüde göz ardı edildiği için istikametsiz, kaotik ve çalkantılı durumdadır. Pekin yönetimi, iklim değişikliği ve gelişen ülkelerdeki istikrarsızlıklar gibi birçok uluslarüstü sorunu çözümsüz bırakacak şekilde, “küresel liderlik sorumluluğu veya rolü” üstlenecek irade ve askerî güçten yoksundur.

“Rekabet Hâlinde Ama Bir Arada Yaşam” Senaryosu: ABD ve Çin ekonomik büyümeyi ve güçlendirilmiş ticari ilişkileri öncelemektedirler. Fakat ekonomik bağımsızlık ancak siyasi nüfuz, yönetişim modelleri, teknolojik baskınlık ve stratejik üstünlüğe odaklı rekabetle bir arada mümkün olmaktadır. Dahası, uluslararası işbirliği ve teknolojik inovasyon, gelişmiş ekonomilerin kısa vadede küresel problemleri yönetilebilir hâle getirmelerini mümkün kılmaktadır. Türkiye bu perspektifin neresinde sorusu hala yanıt bulamamıştır.

“Bloklara Ayrılmış Dünya” Senaryosu: Dünya bu senaryoda ABD, Çin, AB, Rusya ve birkaç bölgesel güç hâlinde, büyüklükleri ve güçleri farklı birkaç ekonomi ve güvenlik bloğuna bölünmektedir. Bu bloklar; kendine-yeterlik, dayanıklılık ve savunma üzerine odaklanmış vaziyettedirler. Türkiye ise denge politikasını yeterli görmektedir.

“Trajedi ve Seferberlik” Senaryosu: Bu senaryonun diğer bir bileşeni çevresel şartların giderek kötüleşmesinin sonuçlarından biri olan küresel gıda krizidir. Zengin ülkeler, söz konusu küresel sorunların sınır tanımaksızın hızla yayılışının farkına varıp, yoksul ülkelerin gerek krizleri gerekse düşük karbon emisyonlu ekonomiye geçişi yönetmelerine (kapsamlı yardım programları ve gelişmiş enerji teknolojisi transferi vasıtasıyla) yardım yönünde tutum değiştirmektelerdir.

Son olarak görüldüğü üzere dünyaın geleceği üzerine pek çok senaryolar vardır ve bu senaryolara göre ülkelerin gelecekleri belirlenmektedir. Bize gelince mesela bir milyon imam hatipli ile ancak yeni Afganistan haline gelmek düşüyor. Ya da siyasallaşan hukuk düzeni ile İran, yolsuzlukların ve rüşvetin her yeri sarması ile Pakistan, kadın haklarındaki gerileme ile Nijer, gelir dağılımındaki bozukluk ile Somali. Bilimsel ve laik olmayan eğitim ile Sudan..Keşke tersi olsa diyorum ama bu hükümet ile gidişat hiç iyi değil maalesef.