TÜRKİYE’NİN BÖLGESEL KALKINMA SORUNU VE SEÇİMLERE ETKİSİ...

Bölgesel eşitsizlik, Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olup, bu sorun hem gelecekteki iktisadi gelişmeler için bir darboğaz oluşturmakta, hem de sosyal sorunlara kaynaklık etmektedir. Ayrıca, Orta Anadolu ve D. Anadolu ile D. Karadeniz neden siyasal islamcı&muhafazakar partilere, G.Doğu ve D. Anadolu’nun bir bölümü ise hem etnik siyasete hem de muhafazakar partilere oy veriyor, kıyı bölgeleri ise seküler yaşama, sosyal adalete ve hukuk düzenine önem veren partilere oy veriyor bunları da açıklar. Toplumsal yaşam farkı, Atatürk devrimlerinin sonuçlarının bu bölgelerde 100 yıldır etkisiz kalması, bilimsel laik eğitiminin buralarda tam olarak etkin olamaması asıl sorundur. Bununla birlikte tabulara, bidatlara dayalı, sahte hadis ve sünnetlere prim verilen, hala bağnazlığın hüküm sürdüğü ve tarikat&cemaat gibi yapıların kolay faaliyet alanı bulduğu yarı feodal bir düzenin hakimiyetini sürdürdüğü bir yapı bahsekonu partilere büyük oylar kazandırmaktadır. Kısaca, HDP, AKP, MHP, SP VE HÜDAPAR’a yarayan bir yapı.     

Sosyo-ekonomik  gelişmişlik  düzeyi bakımından ayrıca bölgelerin kendi içinde de göreli olarak gelişmiş ve az gelişmiş kısımları bulunmaktadır. Ülke  içindeki  bu  gelişmişlik farkları pek çok sosyal ve ekonomik soruna  ve partilerin siyasal propaganda arasındaki farklılıklara ve dini siyasete alet etmelerine neden  olmaktadır. Gelişmişliğin tarihsel açılımına baktığımızda: Osmanlı Devleti döneminde birinci ve ikinci sanayi devriminin ıskalanması ile geri kalmanın ilk adımının da atıldığını, özelikle eğitim, bilim, sanat, kentleşme, ticaret, üretim v.b alanlarda çok geri kalmamız ile birlikte her alanda bağnazlığın hüküm sürmesini en büyük etken olarak saymalıyız. Daha sonra özellikle, Avrupa’nın hammadde temin etmek için liman kentlerini kullanmaya başlaması ile ülkemizde bölgelerarası gelişmişlik farklılıkları çok daha belirgin hale gelmeye başlamıştır. Yani, bölgeler arasında gelişmişlik farklarının ortaya çıkmasının o yıllardaki en büyük nedenleri arasında ticaret yolları bulunmaktadır. Liman şehirleri ticaret bakımından gelişmişlik gösterirken limanı olmayan diğer şehirlerin gelişmişlikte geri kaldığı görülmektedir. Öte yandan, tarihi olarak sermayenin ve emeğin tek yanlı ve dengesiz olarak belli bölgelerde yoğunlaşması da bir diğer etkendir. 17. yüzyıldan itibaren gelişmiş  ülkelerin  hammadde sağlamaya yönelik kısmi ticari entegrasyon faktörü ile bazı batı ve güney illerin de odaklanan ekonomik gelişmeler Doğu, Güneydoğu, Karadeniz ve İç  Anadolu  bölgeleri aleyhine farklılıkların belirginleşmeye başlamasına neden olmuştur.

Ülkemizde az  gelişmiş  bölgelerin  temel  özelliklerine baktığımızda ise; faktör verimliliğinin zayıflığını, faktör dağılımının bozukluğu, altyapı yatırımları yetersizliğini, doğal çevrenin gelişmeye imkan vermemesini, gelir  dağılımının  düzensiz  olması  ve nüfusun  dışarıya  göçlerini hızlandırmasını, bilim adamlarının sayılarının azlığını, kullanılan teknolojinin basit ve gelişmemiş olduğunu, nüfusun beslenme düzeyinin düşük ve artış oranının ise yüksek olduğunu, eğitim ve sağlık düzeylerinin düşüklüğünü, ekonomik yapının tarıma dayalı olduğunu, ayrıca halkın çoğunluğunun  tarımsal  kesimde  çalışmasına  rağmen, bu kesimin yarattığı katma değer artış hızının oldukça küçük olduğunu görmekteyiz. Buna karşılık, gelişmiş bölgelerimizde ise; üretim faktörlerinin verimliliği yüksektir, faktör dağılımında aşırı dengesizlik yoktur veya azdır, altyapı yatırımları yeterlidir, doğal çevre gelişmeye elverişlidir, bölgede gelir dağılımı düzenlidir ve sürekli ucuz işgücü bakımından dışarıdan göç alır, tasarruflara bağlı olarak yatırımların da yüksek olduğunu görürüz. Türkiye’de bölgelerarası eşitsizliğin durumunu ortaya çıkaran göstergeler ise:

1. Kişi başına banka mevduat oranları,

2. Öğrenci-öğretmen oranları,

3. Ortaöğretimde okullaşma oranları,

4. Hekim başına düşen nüfus miktarları,

5. Kişi başına elektrik tüketimi,

6. Kırsal yerleşimlerde asfalt karayolu oranları,

7. Kişi başına düşen katma değer miktarları,

8. İnsani gelişmişlik endeksi,

9. Kişi başına düşen gayri safi milli hasıla miktarları,

10. Tarım, sanayi ve hizmet sektörlerindeki istihdam oranlarıdır.

Gelelim bu konularda yapılan çalışmalara; ülkemizde  1960’lardan bu yana  kalkınma  planları  hazırlanmaktadır. Ayrıca DPT  tarafından  illerimizin  sosyo-ekonomik  gelişmişlik  endeks  çalışmaları  yapılmaktadır. Diğer yandan sözkonusu dengesizlikleri azaltmak kapsamında birçok program ve projeler uygulanmıştır.
Ve bölgelerin  sınıflandırılmasında  ekonomik, coğrafi, sosyal ve kamusal amaçlı değişik ölçütler kullanılmaktadır.

Bölgesel  eşitsizliklerin  giderilmesi  ve  az  gelişmiş  bölgelerin  hızla kalkınmalarının gerçekleştirilebilmesi için çözüm önerileri ise; azgelişmiş bölgelerin mevcut potansiyel ve kapasitelerini destekleyecek politikaların oluşturulması, tüm bölgelerin çekicilikleri artıracak özelliklerinin belirlenmesi ve bu bölgelerin çekiciliklerinin artırılmasına yönelik politikaların saptanması, bölgelerin kapasitelerinin geliştirilmesinde darboğaz oluşturan konuların üstesinden gelinmesine yönelik önlemlerin tanımlanması, bölgesel gelişmeye yönelik kurumsal yapının, karar verme süreçlerinin ve bu düzlemdeki planlama çalışmalarının konumlanması ve içeriğinin geliştirilmesi,  teşviklerin  bölgesel  plan  disiplini içinde ve her bölgenin kendi özelliğine göre verilmesi şeklindedir. Türkiye’de Bölgesel Farklılıkları Gidermeye Yönelik Bölge Planlama Çalışmaları ise;

—  Antalya Bölgesi Projesi

—  Doğu Marmara Bölgesi Projesi

—  Zonguldak Bölgesi Projesi

—  Çukurova Bölgesi Projesi

—  Zonguldak-Karabük-Bartın Bölgesel Gelişme Projesi

—  Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı (Dokap)

—  Doğu Anadolu Bölgesi Ana Planı

—  Yeşilırmak Havza Gelişim Planı

—  Güneydoğu Anadolu Projesi şeklindedir.

Bu projelerde amaçlar ve ilkeler ise bölgeler ve illerarası gelişmişlik farklarının azaltılması ve geri kalmış yörelerde refah seviyesinin yükseltilmesine yönelik olarak ekonomik faaliyetlerin çeşitlendirilmesi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve kaynakların yerinde ve etkin kullanımının sağlanması, yerel dinamikleri harekete geçirecek şekilde yerel girişimlerin desteklenmesidir.

Sonuç olarak, geri kalmış bölgelerin süratle kalkınması, bilimsel laik eğitim ve seküler yaşama verilecek önem, tarım, sanayi ve hizmet sektörlerindeki uygulamaların birbirinden bağımsız karar  mekanizmaları  (merkezi  idare  veya  yerel  yönetimler) yerine işbirlikleri şeklinde hazırlanması, özelikle kız çocuklarının 12 yıllık zorunlu örgün eğitimi, okul öncesi eğitim, anne&bebek sağlığı, devlet eliyle yapılacak ölçek ekonomilerine uygun kalıcı istihdam sağlayacak teknolojik ve sanayi yapılanmaları, her bölgeye uygun sanayi kümelenmeleri, beşeri kalkınmanın sadece ekonomik büyüme ile olamayacağının idrak edilmesi, her türlü zararlı tarikat&cemaat, dernek, vakıf v.b çalışmaların engellenmesi, ekonomik  kaynakların  kullanımı  ve  dağılımında  bölgeler  arasında  belirli  bir  denge sağlanması siyasal İslamcı&muhafazakar partilerin bu bölgelerdeki etkinliğini azaltacaktır.