Türkiye’nin son dönemde yaşadığı anayasa değişikliği beraberinde çok ciddi bir siyasal bunalım yaratmıştır. Eski anayasa toptan değiştirilmemiş, eski anayasa devam ederken yeni maddelerin eklenmesiyle birlikte yeni bir anayasa ortaya çıkarılmıştır. Böylece eski anayasanın yanı sıra yeni bir anayasal düzenleme getirilerek devletin modeli değiştirilmiş ve bu yüzden de Türkiye Cumhuriyeti aynı zamanda iki anayasal yapının bulunduğu bir devlet biçimine dönüştürülmüştür.

Bir tarafta parlamenter demokrasinin organları ve kurumları korunurken, diğer yandan da acil bir başkanlık sistemi oluşturulmasına gidilerek aynı anda iki sistemli bir yapı oluşturulmak istenmiştir. Eski ve yeni devlet yapılanmalarının organları uygulama sırasında birbirlerinin alanlarına girdikleri için yüz yıllık devlet kaotik bir ortama doğru sürüklenmiştir. Bu nedenle gelinen yeni aşamada bu iki anayasadan farklı olarak ülkeyi tek devletli bir yapıya götürecek yepyeni bir üçüncü anayasanın bugünkü siyasi kriz nedeniyle kurulacak bir kurucu meclis aracılığı ile acilen yapılması gerekmektedir.

Avrupa kıtasının yanı başında Türkiye’nin bir kendine has devlet modeli ile yola devam etmesi çok zor olacağı için bir an önce ileri ülkelerdeki gibi güçlendirilmiş parlamenter demokrasiye geçilmesi ve bununla beraber yeniden cumhuriyet senatosunun kurulmasıyla birlikte de çift meclis düzenine geçilmesi, hukuk devletinin korunabilmesi açısından zorunlu görünmektedir. Türk milleti modern anayasa ve güçlü devlete sahip olma hakkına dış baskılara karşı sonuna kadar direnerek sahip çıkmak zorundadır.

Öncelikle Yeni Anayasa Çalışmaları İçin Yapılması Gerekenler;

Meclis halktan aldığı anayasa yapım yetkisi çerçevesinde bir meclis kararı çıkarır. Bu kararla özel bir anayasa komisyonu (Yeni Anayasa Komisyonu) oluşturulur. Örneğin 200 kişilik bu komisyon, son seçimlere katılmış ve yüzde 0.5 (yüzde yarım) ve üzeri oy almış tüm siyasi partilerin oy oranlarına göre oluşturulur. Üye sayısı artarsa temsil derecesi de artar. Bu komisyon alt komisyonlar oluşturarak, anayasa çalışma gruplarından, sivil toplumdan gelen talep ve beklentiler çerçevesinde anayasanın esas ve modellerini, önceki anayasalardan mutlak surette bağımsız bir şekilde oluşturur. Yani toplum tarafından yapılmış, bir irade olarak ortaya konmuş siyasi anayasayı, hukuki metin olan anayasaya dönüştürmek için yazım çalışmasını yapar.

Ortaya çıkan taslak komisyonda kabul edildikten sonra, meclis genel kurulunda kabul edilir ve halkoyuna sunulur. Bu şekilde hem meclis dışında kalan partilerin anayasa yapım sürecine katılması sağlanmış olur hem de mevcut meclis de devredışı bırakılmamış olur. Sonuç olarak yeni anayasanın yapım sürecinde halkla başlayıp meclisle devam eden ve halkla biten toplumsal meşruiyete dayanan bir kuruculuk hayata geçirilmiş olur.

Yeni Anayasa da “doğa” bir hak öznesi olarak tanımlanmalıdır. Yeryüzünün/Doğanın haklarından, devletin ve bireyin ise bu hakları güvence altına almak üzere görev ve sorumluluklarından söz edilmelidr. Bu arada Anayasadaki orman tanımı değiştirilmeli ve ormanlarımız, bir ağaçlar topluluğu olarak değil, bir ekosistem olarak tanımlanmalıdır.

Su, tohum ve diğer doğal varlıklar, ekonomi için kaynak olarak değil, doğanın bir parçası ve onlara bağlı yaşayan tüm canlılara ait olarak görülmelidir. İnsan merkezli (antroposentrik) değil yaşam ve ekoloji merkezli (biyo/ekosentrik) bütüncül bir hak anlayışı tercih edilmelidir. İnsan, doğanın/yeryüzünün emanetçisi olarak görülmelidir.

Diğer kaynakların, üretim tarzlarının, ürün çeşitliğinin ve biyolojik çeşitliğin gelecek kuşakların emaneti olarak korunmalıdır. Doğanın hakları çerçevesinde, çevre sorunlarının ve kirliliğin ulusal sınırlarla sınırlandırılamayacağı, küresel bir anlayışın zorunlu olduğu kabul edilmelidir.

Dilsel ve kültürel çeşitlilikle biyolojik çeşitlilik arasındaki bağın dikkate alınarak dillerin ve kültürlerin de doğa ile birlikte korunmasının güvence altına alınması sağlanmalıdır. Vatandaşın ödevleri dahilinde doğayı korumak ve emanetçisi olmak anlamında Ekolojik vatandaşlık kavramına anayasal bir içerik kazandırılmalıdır. Çevre konularında yerel karar alma mekanizmalarının güçlendirilmesi için sivil toplumun ve yerel halkın ilgili komisyonlarda yer alması sağlanmalıdır. Kamu yararı ilkesinin ekolojik bakış açısıyla yeniden tanımlanması, doğa ile ilgili kamusal kararları denetleyecek özerk kamu denetçisi mekanizmasının anayasada yer alması sağlanmalıdır. Ekolojik olarak sürdürülebilir, sosyal olarak adil bir ekonomik sistemin geliştirilmesi anayasal olarak güvence altına alınmalıdır.

Sağlıklı beslenme hakkına temel insan hakları arasında yer verilmelidir. Hayvanlara yönelik işlenen suçların kabahat kapsamından çıkarılarak hayvan hakları anlayışı çerçevesinde hapis cezası gerektiren suç olarak tanımlanmalı ve hayvan haklarına anayasal bir içerik kazandırılmalıdır.

İklim değişikliği, küresel ısınma, çevre kirliliği ve doğanın korunması ile ilgili tüm uluslararası anlaşmaların imzalanması ve iç hukuka aktarılması sağlanmalıdır.

İfade özgürlüğü konusu için; Türkiye'nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) ifade ve örgütlenme özgürlüğüyle ilgili 10 ve 11. maddeleri, yani anayasaya aykırı, hatta toplumun çoğunluğunu şoke eden düşüncelerin dahi, şiddet ve teröre çağrı içermemek kaydıyla serbestçe açıklanması dikkate alınmalıdır.

Anayasanın, 68 ve 69. maddeleri ile Siyasi Partiler Kanunu'nun, AİHS standartlarıyla uyumlu olmayan kısımları değiştirilmelidir. Tabii, devletin resmi dilinin Türkçe olması, herhangi bir özerklik, ayrı bayrak veya yerinden yönetim (yerel parlamento kurulması, vergilerin özerk yönetimce toplanması veya Türk Milleti yerine ayrı halklar veya milletlerden oluşmaktadır şeklinde bir cümle v.b hususlar) asla olmayacaktır.

Sivil demokrasi için olması gerekenler için ise;

- Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) yeniden (Adalet Bakanı ve Müsteşarı Kuruldan çıkmalı ve yargının tümü bu kurulda temsil edilmelidir). yapılandırılmalıdır. HSYK kararları yargıya açılmalıdır.

- Askeri ve sivil yargı arasındaki görev ayrımı netleştirilmelidir. (145, 157,156. maddeler)

- Siyasi Partiler Yasası değiştirilecek partilere yapılacak devlet yardımına (terörle organik bağı olan ve laikliğe karşı odak oluşturduğuna yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında karar olan partiler hariç) ilişkin baraj seçime katılmaya hak kazanan her partiye ilgili kanunla verilmelidir.

- TSK İç Hizmet Kanunu Madde 35 laiklik vurgusu yapılarak yeniden düzenlenmelidir.

- Bilgi edinme hakkı Anayasal temele kavuşturulmalıdır.

- Anayasa Mahkemesi Başkanı sadece hukukçu olacak, AYM üye sayısı artırılacak ve yeniden yapılanmalıdır.

- Yerel Yönetimler Sayıştay’ı kurulmalıdır.

DEĞİŞMESİ GEREKENLER

Madde 8: Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.

Madde 15 – Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

Madde 17 –(4) (…)(1) meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.

Madde 19 – (5) (Değişik birinci cümle: 3/10/2001-4709/4 md.) Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hakim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde uzatılabilir.

Madde 68: Parti kurma zorlaştırılacak, partilere girme ve partilerden ayrılma kolaylaştırılacaktır. Özellikle, Yüksek öğrenim öğretim elamanları ve öğrencilerinin siyasi partilere üye olmaları önünde hiçbir engel olamaz. Seçimlere girmeye hak kazanmış her partiye devlet, mecliste grubu bulunan partilere ayrılan seçim öncesi hazine yardımından yüzde 20 oranında kesinti yaparak ve grubu olmayan partilere eşit miktarlarda yardım yapacaktır.

Madde 69: Siyasi partilerin uyacağı esaslar. (Siyasi partilerin tabii oldukları yasaklar, AİHM’in içtihatlarına ve Venedik Komisyonu Kriterleri’ne göre yeniden düzenlenecek, bu amaçla madde 68 ve 69 değiştirilecek, ayrıca, Anayasa’nın 84 ve 69. maddelerinde yer alan parti kapatma yaptırımının siyasi yasakları tamamen ilga edilecektir.) Özellikle, mevcut anayasanın 68. Maddesi 4. bendinde yeralan “siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz” ifadesine karşıt hususlar, kesin kapatma nedeni olarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının açacağı dava üzerine, kesinleşince Anayasa Mahkemesi Kararına gerek olmaksızın geçerli olacaktır. Bu amaçla Anayasa Madde 69. da yazılı bulunan aşağıdaki hususlar, özelikle üzerinde durulması gereken ifadelerdir. “Bir siyasî parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır.”

Devam edecek……