Baş piskopos Hrisostomos bir laf etti, fincancı dükkanına giren fil efekti yarattı. Dediği ne bilinmeyen ne de gündemde olmayan bir konuydu. Peki niye koptu bu vaveyla? Mesele basit. Rum toplumunun saygın dini lideri siyasi liderin, özel çerçevede de olsa, Kıbrıs sorununa iki devleti çözümü düşündüğünü, kabul edebileceğini açık etmişti.

Çok büyük siyasi gaf. Böyle söz ortalıkta söylenebilir mi hiç? Kapalı kapılar ardında, özel sohbetlerde strateji konuşulurken bazı aykırı fikirler geliştirilebilir. Ancak bu “patlayıcı” etkisi olacak fikirler, kelamlar, ortaya dökülebilir mi? Olur mu?

Hadi bir hatırlatayım. “İlle de federasyon, başka yol yok” demekte ya Rum tarafı ve bizim Rum muhipleri, sahi federal çözümü kim önermişti? Rum tarafı 1959’da Makaryos’un uygunsuz fotoğrafları nedeniyle mi, İngilizler ve dünya çok bastırdığından mı, İngiliz yönetiminden fiili federal bir sisteme sahip ad görünüşte tekil bir devlet olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kabul etmiş, Kıbrıs Türlerine “eşit kurucu ortak”, Yunanistan ve İngiltere ile birlikte Türkiye’ye garantör ülke statüsü verilmesine evet demişti. Başka? Rumlar, İngiltere’ye “egemen üsler” ve Yunanistan ile birlikte Türkiye’ye de adaya ilk kez tekrar asker göndermesini kabul etmişti.

İşte Kıbrıs sorunu da bu düzenlemeyi imzaladığı halde içselleştiremeyen Kıbrıs Rum liderliği ve Yunanistan’ın adayı, egemenliği, yönetimi ve kaynakları Kıbrıs Türk halkıyla siyasi eşitlik temelinde paylaşamamasından dolayı anayasal değişiklik yapılması önerisi ile başladı. Anayasa değişikliği kabul edilmeyince Kıbrıs Türk halkını soykırım yoluyla toplu imha planları yürürlüğe kondu. 1963’den 1974’de çeşitli hamleler yapıldı, Türkiye’nin Kıbrıs Türkünü kararlı savunması nedeniyle başarılı olunamadı.

Fiili federasyon kurulması önerisi de Kıbrıs Türk liderliğinin girişimiyle BM parametreleri arasında girdi, 1977 ve 1979 doruk anlaşmalarında iki tarafın liderliğince de onandı. Ne oldu? Fiili federasyonu soykırıma varacak şiddet metotlarıyla sona erdirmeye çalışan ve Batı dünyası riyakarlığı ile belli ölçüde başarılı olan Kıbrıs Rum liderliği niye resmen güç paylaşımı üzerine kurulacak federasyonu isteyebilirdi? Saçmalık işte tam da o noktada idi.

Birçok vesile ile Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş bu abes duruma işaret edip iki devletli konfedere bir çözümü önermişti Rum tarafına. Kısaca Rumlar federasyon diyerek kendilerinin tüm yönetime sahip olacakları, Kıbrıs Türk halkının ayrıcalıklı azınlık statüsü öngördükleri bir sistemi önermişlerdi hep. Bugün de aynen onu söylüyorlar, değişik kelimelerle ama hedeften milim ayrılmadan. Türk tarafı ise federasyon adı altında esasında genellikle iki kesimli, iki toplumlu konfedere bir sistemi savundu. Kıbrıs Türkleri merkezi zayıf, Rumlar güçlü merkezi hükümete sahip bir federasyon istediler hep.

Anastasiades’in samimi olmamasına rağmen zayıf merkezli federal çözüm önerisi bu açıdan çok önemli bir başlangıçtı ama doğurabileceği siyasi faturayı ödemek istemediğinden dolayı ardını getiremedi.

Halbuki tek taraflı olarak AB’ye girmesinden sonra Kıbrıs Rum tarafı, Türkiye’nin içinde bulunmadığı AB kapısında Kıbrıs sorununun federal çözümü Yunanistan’a ilhak hedefine ulaşmış olacaktı. AB üyeliği hem federasyonu hem de Türkiye ile ilgili özel düzenleme yapılmaması durumunda konfedere çözümü de imkansız hale getirmişti.

İşte tam da bu noktada AB içerisinde iki devlet fikri doğdu. Türkiye’ye adayla sınırlı olarak AB ülkesi gibi hak ve yetkiler verilmesi, adadaki iki devletin AB’ye üye olmaları ve bu şekilde dört özgürlüğün ada çapında sınırsız ve derogasyonsuz uygulanmasıyla, Kıbrıs’a nihayet kalıcı bir çözüm sağlanması fikri doğdu.

Bu fikri ilk savunanlardan birisi Kudret Özersay’dı ama, onun öncesi de vardı. Bu fikir çok sesli olmasa da hem adada hem de adayla ilgili birçok başkentte 2004 sonrasında seslendirilmeye başlanmış ve her nedense “imkansız” olduğu kanısına varılmıştı.

Tabii ki imkansız değil. Dahası çok daha kolay ve hızlı gerçekleşebilecek bir çözüm. Bir taraftan Türkiye’nin siyasi coğrafyadaki yeri tespit edilirken, Türk-Yunan meselelerine devrimci bir yaklaşım, diğer yandan Kıbrıs sorununu sadece toprak ayarlamaları, tazminatlar düzeyine indirgeyecek bir durum oluşacaktır.

Burada esas mesele, Rusya faktörü nasıl halledilecektir? Rusya Batının Kıbrıs’ın her iki devletini ve Türkiye’yi de bir uzlaşı içerisinde kendi nüfus alanına dahil etmesine, Doğu Akdeniz’in bir AB+Türkiye gölü haline gelmesine Rusya evet demeyecektir herhalde.

İşte bu noktada bir büyük pazarlık masasının kurulması, bir anlamda yeni bir Yalta’ye gereksinim vardır. ABD bu aralar Pasifik’e yüzünü döndürse, petrol ve gaz eskisi kadar önemli olmasa da, Orta Doğu hala daha çok önemlidir, unutulmamalıdır.

Kıbrıs’ta beş+bir zirvesi nasıl olacak, resmi mi olacak, gayrı resmi mi diye tartışmak yerine belki Doğu Akdeniz Konferansı önerisini ve toplanacak ise, ve Türkiye’nin buraya ya adadaki iki devletin de katılması, ya da ikisinin de dışlanması teklifi bir de bu açıdan değerlendirilmeli, ne dersiniz?