Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in İsrail’in Gaza saldırıyla ilgili olarak yaptığı “Saldırıların durdurulması gerekir. Ateşkes için uğraşıyoruz” açıklaması ve gelişmelerle “dehşete düştüm” samimi itirafı çoğumuzun hislerine tercüman oldu.

Her devletin kendisini, halkını koruma hakkını teslim etmekle birlikte, rasgele ve hatta bile isteye sivil hedeflere yönelik “intikam” saldırısı yapmak hiçbir şart altında makul görülebilecek, izah edilebilecek bir davranış olamaz.

Devlet terörü denilen şey işte tam olarak da İsrail’in davranış şekli. İsrail’in ağır bombardımanı altındaki Gazze’den gelen haberler birçoğu çocuk ve kadın, 200’e yakın ölü olduğunu gösteriyor. Her can kutsaldır. Kaybedilen her can için insanın yüreğine kor gibi acı düşer. Ölen hele çocuk ise o acı büyür yangın haline döner. Yürekler yangın yeri oldu bugünlerde İsrail’in acımasız, ölçüsüz soykırım boyutlarına varan katliam saldırılarıyla.

Ancak, bu kadarını kimse beklemiyordu herhalde. İçinde uluslararası medya kuruluşlarının ofislerinin de bulunduğu beş katlı bir bina İsrail hava saldırısıyla yerle bir edildi. BM Genel Sekreteri Guterres’in “dehşete düştüğü” ve gelişmeden “derin rahatsızlık duyduğu” açıklaması onun kalibresindeki bir global diplomatın ağzından durumun vahameti dünya kamuoyuna aktarılmış oldu.

İsrail’in kendini ve halkını koruma hakkını kabul etmek hiçbir şekilde ona istediği gibi katliam düzenlemesi hakkı vermez. Hamas’ın saldırılarına karşılık vermek İsrail’in hakkıdır. Ancak “Ben ülkemi ve vatandaşlarımı savunuyorum” tezi hiçbir kısıtlama yapmadan ve hatta göründüğü kadarıyla bile isteye sivil hedeflere ve gazetecilere yönelik “yok etme” amaçlı saldırılar ile İsrail kendini terörist olduğunu iddia ettiği Hamas ile aynı seviyeye getirmektedir. Hamas istediği kadar direniş örgütü olduğunu iddia etsin, sivil hedeflere saldırdığı sürece bir terör örgütüdür. Sivil hedeflere saldıran İsrail de bir terör devletidir. Utanç duymalıdır.

Kapıyoruz, açıyoruz…

O meşhur reklamdaki gibi, “Açıyoruz, kapıyoruz, biz bunu hep yapıyoruz.” Birçoğumuz açısından oldukça uzun, salgın hastalık uzmanlarının “yeterince değil maalesef” dedikleri bir “tam kapanma” dönemini geride bıraktık.

“Tam kapanma dediysek,” çok da ciddiye almayın. Maalesef “aktif” Türkiye halkının yaklaşık %20’sinin özel izin ya da mesleki durumlarından ötürü “belgeli muaf” bir o kadar arkadaşın da “özel” muaf oldukları, temel ihtiyaçlar açısından da ülke genelinde “çarşı izni” gibi “market izni” kullanıldığı, bolca ev hayvanının gezdirildiği, poşetlerin serbest dolaşımda olduğu üç haftaya yakın bir dönem geçirdik.

Doğrudur, bu sürede günlük vaka sayımız 60,000’i aşmışken 10,000 seviyelerine indi. PCR testi yaptırmayarak, test sayısını azaltarak mı oldu, gerçekten bu kadar sert bir düşüş mü sağlandı, yoğun bakım ve ölüm rakamlarını önümüzdeki süreçte izleyerek daha net göreceğiz. Ama, bu dönemi kayda geçirirken gazetecilerin televizyon ve gazetelere hangi yetkiyle RTÜK’ün “sokakları boş gösterin” talimatı verdiğini de sorgulamaları gerekir. Hiçbir demokraside RTÜK gibi kamu düzenleme kurumlarına bu kadar cezalandırma, başına buyruk ve yasası hilafında tasarruflarda bulunma, daha da kötüsü etik değerlendirme adı altında para cezası ve hatta televizyon kapatma cezası verebilmesi düşünülemez bile.

Sadece vücutlar değil, ruhumuz da sıkıldı bu kısıtlı, kontrollü, durağan dönemden. Belki biraz da o nedenle “burun dekolte” modasına, “bana bir şey olmaz” cehaletiyle her türlü önlemi inadına çiğneyenlere, özellikle kahvehane arka odalarında kumar partilerine katılanlara tahammül gösteremiyoruz. Göstermemeliyiz de.

Ülke nüfusunun sadece %13’ünün aşılandığını, aşı tedarikinde çeşitli sıkıntılar olduğunu ve ancak yaz sonunda belki “sürü bağışıklığı” uygulaması aşamasına gelinebileceğini görmemiz lazım.

İçişleri Bakanlığı kademeli normalleşme genelgesi yayınladı Pazar günü. Pazartesi belki birkaç ilave açıklama da Kabine toplantısı sonrasında yapılır. Kademeli önlemler genelgesi 1 Haziran’a kadar bazı rahatlamalarla kapanma durumunun akşamları ve hafta sonu şeklinde devam edeceğini gösteriyor. Lokantalar, kafeler kapalı ama eve servis imkanı var. 65 yaş üstü kamu ulaşım imkanları yine yasak, ama gün içinde dışarıya çıkma imkanları var. Haberlerde geniş olarak göreceksiniz bu önemli açıklamaları.

Neyse, en azından denize girme yasağı kalktı. Sahil kenarı yazlık sitelere kapanma öncesi toplu göç eden arkadaşlar biraz rahat eder. Umarım tekrar bir tırmanma olmaz ve o bölgelerdeki kısıtlı sağlık altyapısı kafi gelir.

Yakın zamanda olabileceğinden pek emin değilim ama umarım bir “kapa-aç” daha yapmadan bu yorucu ve tüketici sürecin sonuna geliriz.