İktidarda ister sözüm ona milliyetçiler, ya da solcu olma adına devletin varlığına bile inanmayan, adeta Rum siyasetini savunan arkadaşlar da olsa, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti on yıllardır ciddi yönetim zafiyeti içerisindedir. Rant peşinde koşarak, nepotist anlayışın her rengini, güç kullanma sarhoşluğu içinde partizanlığın en alası uygulanarak Kıbrıs Türk halkına ve devletine hizmet elbette ki imkansız değilse de çok zor bir iddia olurdu. Eleştiri çok sert gelebilir, ama deneyerek öğrenildi ki, ister sağ, ister sol, isterse de karma hükümetler olsun, yok birbirlerinden farkları, hepsi aynı terane.

Kıbrıs sorununun hangi kanaldan çözüme ilerlediği veya çözüm umudu var mı, yok mu elbette önemli. Ancak, KKTC’deki yapısal çürüklük ve ciddi yönetim zafiyeti çözüm olsa da olmasa da halledilmesi gereken en temel sorundur. KKTC bir başarısız yönetim ispatı gibidir. Bir halkın neredeyse yarısının ya doğrudan devlete çalıştığı, ya kamu sektörü emeklisi olduğu bir düzen ebette ki yürütülebilir değildir. İster sol ister sağ siyasete bağlı çok sayıda hiç mesaiye gitmeden maaş aldığı bir müşavir cenneti KKTC. Şartlar bu durumu zorladı, Rum baskısı ve daha tonla sebep sayılabilir bu durumun müsebbibi olarak. Ancak, sonuç değişmez; KKTC devleti ciddi bir yapılanma ihtiyacı içerisindedir.

Çözüm olur ise, ister konfederasyon, ister iki devletli çözüm, bu durum sürdürülemez. Türkiye mali desteği sonsuza kadar sürmeyecektir. Şimdi, izolasyonlar sebebiyle, Türkiye’ye muhtaç olunması anlaşılabilir olabilir. Ancak ister çözüm olsun ister olmasın, bu anomali halledilmek zorunluluğu ortadadır. Hem merkezi hem de yerel yönetimler, yani belediyeler, siyasetin çiftlikleri olmaktan çıkarılmalı, rasyonel ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulmalıdırlar.

Esasında çözümün ekonomik açıdan en büyük sürdürülebilirlik garantisi KKTC’nin kendi ayakları üzerinde durabilen bir devlete dönüştürülmesi olacaktır.

Cenevre’deki 5+1 gayrı resmi konferansında bu konular tartışılmadı. Altı maddelik Türk tarafı önerisine karşılık Rum tarafından 60 yıldır dinlenilen aynı hikaye geldi. Federasyon sanki gerçekleşme imkanı varmış da Türk tarafı reddetmiş gibi Kıbrıs Türk muhalefet iki devletin eşitliğinin BM Güvenlik Konseyi tarafından kabulü ve o temelde “devletten devlete görüşmeler yoluyla işbirliğinin ve çözümün ilerletilmesi önerisini acımasızca eleştirmek muhalefetin elbette ki hakkı. Ancak “devlet” ile “azınlık” arasındaki “eşitlik temelinde yürütülen” toplumlararası görüşmelerin 1968’den bu yana başarılı olmadığı da bir gerçek. Tek başına bu durum bile eğer değişik sonuç arzulanıyor ise, bu çıkış noktasının değiştirilmesi gereğini göstermiyor mu?

BM Genel Sekreteri bu talebin BM parametreleri dışında olduğunu söyleyebilir. Ama, bu yeni yaklaşım – ki 1998’de de önerilmişti – Rum bağnazlığının ve gerek güç gerekse adanın kaynaklarını paylaşmama takıntısıyla tükenen umutların doğal sonucu olduğunu da görmek, anlamak lazım.

Üç ay sonra ikinci kez gayrı resmi konferansın toplanması öngörülüyor. O tarihe kadar da hem dolaylı görüşmeler hem de güven artırıcı önlemler temasları yapılacak. Sonuç ne olur? Rum temel yaklaşımı değişmez ise, başarısızlık yine kaçınılmaz olacaktır. Rum tarafı çözümle bir şey elde edeceğine inanmamaktadır. Kafa yapısında değişiklik ancak çözümden kazancı olmayacağına inanan Rum kesimine, çözümsüzlükle neleri kaybedebileceğinin gösterilmesi gerekmektedir.

KKTC’de yapısal reformlar ve daha güçlü bir devlet yapısı oluşturulması, başka devletlerin izolasyonların kaldırılması yönünde adım atmaları kadar, belki daha da fazla, Rumların KKTC’nin bir Kıbrıs gerçeği olduğunu ve dikkate alınmadan çözüm olamayacağını anlamalarına ciddi katkı koyacaktır.

Tabii bu arada destek alınacak umuduyla maceracı dış politika savrulmalarına da kapılmamak şarttır. Abhazya KKTC’yi tanıyacak, ardından Rusya ve hatta Çin de tanıyacak gibi ham hayaller çok tehlikelidir. Daha önce söyledim, bir daha söyleyeyim. Bunlar ham hayal. Diplomasi aynı zamanda bir al-ver çalışmasıdır. Rusya'ya ne vereceksiniz? Bu vereceğiniz her neyse çok taraflı (NATO) ve ikili (ABD ilişkileri) yansıması ne olacaktır? Abhazya gibi kıytırık bir devletçikle bir "açılım" yaparken, böyle bir gelişmenin Gürcistan yansıması ne olacaktır? Çin niye böyle bir adım atacak? Biz Çin'e ne vereceğiz?